A9 TV Canlı Yayın

18 Temmuz 2010 Pazar

İnsan Vücudundan 10 Mükemmellik Örneği

Şüphesiz insan vücudunun her bir parçası bir mükemmellik örneğidir. Ancak bazıları var ki, ya eksikliğinin hayata mal oluşuyla ya da olağanüstülüğüyle öne çıkıyor. İşte onlardan bir demet...

1) Ağrı duyusu
Ağrı duyusu, vücudumuzdaki olumsuzluğu bildirerek önlem almamızı ve vücudumuza zarar gelmesinden kaçınmamızı sağlayan, en önemlisi de kendimize zarar vermemizi engelleyen koruyucu bir sistemdir. (www.turk-bilim.com)


Ağrı duyusundan yoksun olarak dünyaya gelen çocuklar, hiç ağrı hissetmedikleri için, kendi kendilerinin dişlerini sökerler, gözlerini çıkarırlar ve dillerini yerler. Neticede kısa sürede yaşamlarını yitirirler. Çünkü ağrı hissetmemek demek, kendini çevrenin olumsuz etkilerinden koruyamamak demektir.

2) Negatif feed-back sistemi
Vücudumuzda her an pek çok reaksiyon gerçekleşir. Bu reaksiyonların sonucunda gereksinim duyduğumuz bazı ürünler oluşur. Peki bu reaksiyonlar ne zaman işlemesi gerektiğini, ne zaman durması gerektiğini, ne zaman hızlanması ya da yavaşlaması gerektiğini nereden bilir?

Vücudumuzda gerçekleşen bir reaksiyon sonucunda oluşan ürün ortamda azalmışsa, bu ürüne ihtiyaç var demektir. Bu durumda reaksiyon hızlıca işler ki gerekli ürün oluşsun. Yeteri kadar ürün oluştuktan sonra ise, "negatif feed-back" mekanizması gereği reaksiyon durur. Böylece aşırı ürün birikimi engellenmiş olur.

3) Lenf Sistemi
Vücudumuzda kan ile doku arasındaki madde alış-verişi kapiler ile doku arasındaki interstisyel alanda gerçekleşmektedir. Burada kapilerdeki besin ve oksijen dokuya verilirken dokudaki metabolizma artıkları da kapilere geçer. Mantıken burada sıvı birikimi olmaması için kapilerden çıkan madde miktarı ile kapilere giren madde miktarı eşit olmalıdır. Ancak değildir! Kapilere dönen madde miktarı, kapilerden çıkandan azdır. Aradaki bu fark ise, lenf sistemi dediğimiz özel bir sistemle interstisyel alandan toplanıp tek yönlü olarak iletilir ve tekrardan kan dolaşımına verilir.
Lenf sistemindeki olası bir sorunda interstisyel alandan madde toplanamayacağından burada sıvı birikir ve "ödem" dediğimiz tablo oluşur. Lenf sisteminin çalışmaması durumunda 24 saat içinde ölüm gerçekleşir.

4) Hidrojen Tampon sistemleri
Kanımızın H iyonu konsantrasyonu pH değerini belirler. H iyonu konsantrasyonu arttığında pH düşerken (asidoz), H iyonu konsantrasyonu azaldığında pH artar(alkaloz). Kanımızın normal pH değeri 7.35-7.45 arasındadır. Eğer kan pH'sı 7.00'ın altına düşer ya da 7.80'in üstüne çıkarsa yaşam tehlikeye girer.

pH değerinin bu dar sınırlar arasında tutulabilmesi, tampon sistemleri sayesinde olmaktadır. Protein tampon sistemi, fosfat tampon sistemi, hemoglobin tampon sistemi, bikarbonat tampon sistemi gibi sistemler örnek gösterilebilir.


5) Frank-Starling Mekanizması
Vücuttaki tüm çevre dokular, metabolik ihtiyaçlarına göre kendi kan akımlarını düzenlerler. Metabolik ihtiyaç artıp azalabildiğine göre çevre dokulara giden kan miktarı da artıp azalabilir. Bunun sonucunda da çevre dokulardan toplar damarlarla kalbe dönen kan miktarı artar ya da azalır. İşte kalbin gelen bu kanın miktarına göre kasılma gücünü ayarlamasına "Frank-Starling mekanizması" denir. Bu mekanizma sayesinde, toplardamarlarla fazla miktarda kan geldiğinde, kalp daha güçlü kasılarak bu kanın birikmesini önler.

6) Sindirim yolu koruyucu tabakaları
Sindirim yolumuzda ağızdan başlayarak sırasıyla yutak(pharinx), yemek borusu(eusophageus), mide(gaster), ince barsaklar(intestinum tenue) ve kalın barsaklar(intestinum crasum) çeşitli koruyucu yapılara sahiptirler. Özellikle dilimizin üst yüzündeki keratinli epitel tabakası ve yemek borusu ve midedeki mukus tabakası sayesinde elimizle tutamayacağımız kadar sıcak olan çayı içmemiz mümkün olur. Sindirim kanalındaki mukus tabakasının bir işlevi de kaygan bir zemin oluşturup, içeriğinin kolay ilerlemesini sağlamaktır.

7) Portal Venöz Sistem
Vücudumuzda en fazla miktarda aminoasit metabolizması sonucunda oluşan amonyak, zehirli etkiye sahiptir. Aldığımız besinler sindirilip ince bağırsaklarda emildikten sonra direk kan dolaşımına verilirken, zehirli olan amonyak hepatik portal sistem aracılığıyla karaciğere gönderilir. Burada üreye dönüştürülüp zehirsizleştirilmiş olur ve sonra kan yoluyla böbreklere, oradan da idrarla vücut dışına gönderilir.

Hepatik portal sistem olmasaydı amonyak da direk kana geçerdi. Kanda amonyak konsantrasyonu arttığından toksik etki görülürdü.


8) Baroreseptörler
Kan basıncının normal seviyede kalmasını sağlayan önemli sinirsel mekanizmalardan biri, baroreseptör reflekstir. Özellikle karotis bifurkasyonundaki sinus caroticus bölgesinde ve aort kavsinde yerleşmiş olan baroreseptörler (=presoreseptörler=gerim reseptörleri), kan basıncı artışında gerilir. Gerim üzerine merkezi sinir sistemine uyarı gönderilir. Bu uyarıya yanıt olarak otonom sinir sistemi kan damarlarını uyarır ve damarlar genişleyerek kan basıncı düşürülür.

9)Kafatası


Kafatasımız (cranium), tek ve çift kemiklerin oynamaz eklemlerle birleşmesiyle oluşmuştur (istisnası var. Örn: çene kemiği[mandibula]). Kafatasımız, hayati öneme sahip olan beynimizi çepeçevre sarıp dış etkilerden korumanın yanında; görme, işitme, tatma, koklama gibi duyu organlarımızı da barındırır. Böylece baş bölgesine aldığımız en sert darbelerde bile beynimiz ve bu duyu organlarımız zarar görmez.

Kemikleri ilk kez yaratıp sonra da onlara et giydiren Allah, bunu bir kez daha yapmaya kadirdir. Bu gerçek Kuran'da şöyle ifade edilir:
İnsan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir. Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?" De ki: "Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir." (Yasin Suresi, 77-79)

10) Kan-testis bariyeri
Kan-testis bariyeri, testiste sertoli hücreleri arasındaki sıkı bağlantılar sayesinde oluşur. Bu bariyer bu bölümdeki hücreleri enfeksiyona karşı korur.

Bağışıklık sistemimiz, embriyonik dönemde karşılaştığı yapıları vücudun "kendi yapıları" olarak değerlendirir ve bunlara cevap vermez. Bu dönemde karşılaşmadığı yapıları ise "yabancı" olarak nitelendirir ve onlarla savaşır. Erkek bireyde sperm üretimi ergenlik (puberte) ile başladığından, sperm hücreleri bağışıklık sistemi için yabancı statüsündedir. İşte kan-testis bariyerinin bir görevi de sperm hücrelerinin bağışıklık sistemi ile karşılaşmasını önlemektir. Bu bariyer olmasaydı, spermleri yabancı olarak niteleyen savunma sistemimiz onlarla savaşır ve infertiliteye sebep olurdu.
İnsana düşen bu gerçeği düşünmek ve kendisini yaratmış olan Allah'ın gücünü takdir edip, O'na şükretmektir. Bunu yapmadığı takdirde ise büyük bir kayba uğrayacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.