A9 TV Canlı Yayın

22 Eylül 2014 Pazartesi

Vücut Ağırlığının 5.000 Katını Taşıyabilen Karıncalar

1 eklem_karinca
Karıncalar, küçücük bir bedene sahip olmalarına rağmen, ağırlıklarının 5.000 katı kadar yük taşıyabilirler. Peki bu işlemi nasıl gerçekleştirirler?  

Yapılan araştırmalar ve deneyler sonucunda karıncaların şaşırtıcı kuvvetinin arkasında biyomekaniğin sırrı ortaya çıktı. Karıncaların boynundaki eklemin, kompleks ve son derece entegre mekanik bir sistem olduğu görüldü. Araştırmaların sonunda karıncaların kendi ağırlığından kat kat yükü taşımasındaki en büyük etkenin boynundaki eklemleri olduğu anlaşıldı. 

Ohio State Üniversitesi’ndeki mühendisler, karınca boynunun gücünü ve üst sınırlarını daha iyi anlayabilmek için canlının iç ve dış anatomisinin üç boyutlu modellerini oluşturdular. Bu sayede Formica exsectoides adlı karıncanın mekanik işlevleri, yapısal tasarımı ve malzeme nitelikleri arasındaki ilişki incelendi.

Aşağıdaki resimde görüldüğü gibi karıncanın baş ve göğüs bölgesindeki sert dış kabuğunu, arasında yumuşak dokudan oluşan, tek bir eklem birleştiriyor. Karınca besin maddesi veya başka bir cisim taşırken, boyun eklemi yükün tüm ağırlığını taşıyor.  Karıncanın boynundaki bu eklem düz bir çizgi haline geldiğinde ise karınca, bedenine en fazla gücü uygulayabiliyor. 

 Mekanik ve Hava Uzay Mühendisi Yardımcı Profesör Carlos Castro bu hareketi, “Yük ağızdaki parçalar ile kaldırılıyor, boyun ekleminden göğüs bölgesine aktarılıyor ve altı bacak ile birlikte zemine tutunan alt bacak bölümüne dağılıyor” diye açıklamaktadır.

 Allah’ın karıncalara verdiği bu mükemmel özelliğin, ultra hafif robot teknolojisi ve insanlara yardımcı olan cihazların geliştirilmesinde kullanılarak büyük bir ilerleme kaydedileceği düşünülmektedir. Minik bir karıncanın kendi ağırlığından çok daha fazla bir  yükü rahatlıkla taşıyabilmesi, karıncaların da diğer tüm canlılar gibi her an alemlerin Yaratıcısı olan Allah’ın kontrolünde olduğunun delilidir.
“.. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)” (Hud Suresi, 56)

Suçluyu Bulan Dna

dna 12
Pek çok bilimsel konunun tarihte çok eskilere uzandığına dair bir kanaatimiz vardır. Halbuki bilimsel keşiflerin bir kısmı, özellikle insan DNA’sıyla ilgili bilgiler sanıldığı kadar da çok eski tarihlere uzanmaz. Hemen hemen pek çoğu yakın geçmişte bulunmuş keşiflerdir.
Örneğin DNA dizileri (DNA izi) 1987 yılında Leicester Üniversitesi’nde biyokimya profesörü olan Alec Jeffreys tarafından keşfedilmiştir.

Ve tarihte ilk kez adli tıp, DNA üzerinden suçlu tespit edebilme kolaylığına erişmiştir.
Globin proteini üzerinde çalışan Jeffreys, bu çalışmaları esnasında DNA dizilerinin insandan insana, barkod sistemi gibi farklılık gösterdiğini, herkesin DNA’sının kendisine özel bir sistem olduğunu tespit etmiştir.
Bu vesileyle hata yapma riski neredeyse kalmamış ve gerçek suçlular tek tek tespit edilebilmeye başlanmıştı. Çünkü DNA izi %99,99 ihtimalle bizlere doğru bilgi verir. Hiç kimsenin DNA izi bir başkasının DNA iziyle aynı değildir.

Bu vesileyle her canlının sahip olduğu özelliği öğrenmemiz mümkün olur. Örneğin hakkında hiç bir bilgimiz olmayan 5 adet kan örneğinin DNA’sından, bunların hangi canlılara ait olduğunu tespit etmemiz mümkündür.

Kuş, kedi, insan, balık, tavşan. Kan örnekleri bizlere kimlik bilgilerini hemen verir. Dolayısıyla herhangi bir kan örneğinin kime ait olduğu hakkındaki bilgiye de hemen ulaşırız.
Bunları, saç teli, kıl, kepek, deri, kan, tükürük, ağız içi hücreleri, tırnak gibi yollarla kolaylıkla elde etmek mümkündür. Birkaç saat içerisinde otomatik cihazlarla DNA izi çıkarma işlemi kolaylıkla yapılabiliyor. Hatta 300 bin yıl öncesinden kalan bir mumyanın DNA’sından dahi DNA izine ulaşmak mümkün.

Bir kıl kökü bizim için son derece küçük bir parçadır belki ama mikro boyutta bir kıl kökünde binlerce hücre bulunur. Tek bir hücrenin DNA’sından ise bir insanın kim olduğu bilgisine ulaşırız. Bu Allah’ın yaratmış olduğu bir harikadır.

Örneğin 1953’te DNA sarmalını ilk bulan Watson, kendi DNA’sını incelemiş, ve köklerinin Afrika’ya dayandığını öğrenince büyük bir şaşkınlık yaşamıştır.

Bu işlem için genellikle yanak içi mukoza hücreleri kullanılır. Hücrelerin zarları parçalanarak DNA ortaya çıkarılır. Bunun için toz solüsyonları ve DNA’nın sarılı olduğu proteinleri parçalayan enzimler kullanılır. Bu işlem 1-2 saat sürer. Kalite kontrolü açısından yapılan bir nevi teyit niteliğindeki işlem için ise 2-3 saatlik bir süre daha gerekir.

Elde az miktarda DNA varsa bunu çoğaltmak da mümkündür. Örneğin tek bir kıldan elde edilen DNA yeterli olmazsa, bunu çoğaltmak için, 2-3 saat süren polimeraz zincir tepkimesi (PCR) yöntemi kullanılır.  Moleküler biyoloji laboratuvarlarının vazgeçilmezi haline gelen bu keşif, kaşifi tarafından Nobel Ödülü almış bir yöntemdir. PCR ile çoğaltılan DNA molekülleri, 2-3 saat süren elektroforez yöntemi ile elektrik alanda hareket ettirilirler. Yani bir cihaz herkeste farklı olan DNA dizilerindeki A, T, G ve S moleküllerini okur. Sonuç olarak uzmanlar kişinin DNA izini analiz etmiş, kişinin barkodunu çıkarmış olurlar.

Tek bir DNA’nın yaptığı tanıyı hiçbirimizin yapması asla ve asla mümkün değildir. Tek bir DNA’da kişiye ve canlıya ait ansiklopediler dolusu bilgi kayıtlıdır.
Elimizde 1000 yıllık bir kafatası olduğunu farz edelim. Herhangi birine, “Bu kişinin kaşı, göz rengi, saç rengi, boyu, kimliği hakkında bize doğru bilgileri ver” diyelim. Buna tahminlerin ötesinde doğru cevap verebilecek tek bir insan dahi yoktur. Gözle dahi göremediğimiz DNA’nın içinde ise o kişiye ait her türlü bilgi vardır.

İşte bu Allah’ın, yarattığı her şeye yüklediği mucizevi detaylara örnek konulardan bir tanesidir. Allah’ın yaratma sanatının delillerini yaratılan her şeyde görürüz. Allah yarattığı her şeye üstün bir Yaratıcı’nın var olduğuna dair insanları düşündürecek işaretler kodlamıştır. Evrende var olan her şey bizleri Allah’ın varlığının delillerine götürür. Ve hiç bir şeyin asla kendi kendine tesadüfen var olamayacağını ilim sahibi olan kişiler çok iyi bilirler.

İnsanların bir kısmı bir keşif yaptıklarında haşa bunu Allah’tan bağımsız bir olay olarak addeder ve bunu içlerindeki kendilerini yüceltme, büyütme dürtüsüne bir vesile kılarlar. Halbuki Allah insanlara ilminin sırlarını açmıştır. Bunlar, Allah’ın insanlar için açılmasına izin verdiği sırlardandır. Kainattaki bütün kanunları, her ilmi yaratan Allah’tır ve izin verdiği ölçüde yaratmış olduğu kanunların, ilimlerin sırlarını Allah kullarının hizmetine verir, bilgisine sunar.

Ali İmran Suresinin 18’inci ayetinde Rabbimiz, “Allah, gerçekten kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve Hakim olan O'ndan başka ilah yoktur.”