Dağların yen kabuğu üzerinde hareket ettiğini Allah Kuran’da “sürüklenme” ifadesiyle haber vermektedir. Günümüzde debilim adamları dağların hareketlerini “kıtasal sürüklenme” terimi ile tanımlamaktadırlar.
“Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık?” (Nebe Suresi, 6-7)
Bilimin henüz keşfettiği dağların mucizevi görevlerine ilişkin bazı gerçekleri Allah bundan 1400 yıl önce Kuran’da bildirmiştir. Bu durum Kuran’ın Allah’ın sözü olduğunu kanıtlayan delillerdendir.
Dağlar, yeryüzü kabuğunu oluşturan çok büyük tabakaların hareketleri ve çarpışmaları sonucunda meydana gelmiştir. İki tabaka çarpıştığı zaman daha dayanıklı olan ötekinin altına gimiştir. Üstte kalan tabaka kıvrılarak yükselmiş ve dağları meydana getirmiştir. Dağ kökü adı verilen ve altta kalan tabaka ise yer altında ilerleyerek kimi zaman kendi boyunun 10-15 katı büyüklüğü kadar derin bir uzantı meydana getirir. Bu özellikleriyle dağlar, tıpkı bir çivinin ya da kazığın çadırı sıkıca yere bağlamasına benzer bir role sahiptirler. Örneğin yüksekliği yaklaşık 9 km olan Everest Dağı'nın yeryüzüne saplanmış 125 km’den fazla kökü vardır.
Kuran'da dağların bu jeolojik işlevine ise şöyle dikkat çekilmektedir:“Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık...” (Enbiya Suresi, 31)
Dikkat ederseniz, dağların yeryüzündeki sarsıntıları önleyici bir özelliğinin olduğu haber verilmektedir. Kuran'ın indirildiği dönemde hiçbir insan tarafından bilinmeyen bu gerçek, günümüzde modern jeolojinin bulguları sonucunda ortaya çıkarılmıştır.
Sürüklenen Plakaların Çivisi: Dağlar
Halen Amerikan Bilim Akademisi Başkanı olan Frank Press'in dünyada pek çok üniversitede okutulan Earth (Dünya) adlı kitabında, dağların kazık şeklinde oldukları ve yeryüzüne derinlemesine gömülü oldukları ifade edilmektedir. (F. Press, R. Siever, Earth, New York: W. H. Freeman, 1986)
Kuran ayetlerinde de, dağların bu işlevine, "kazık" benzetmesi yapılarak şöyle işaret edilir: “Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık?“ (Nebe Suresi, 6-7)
Yine bir başka ayette Allah, "Dağları dikip-oturttu" (Naziat Suresi, 32) şeklinde bildirmektedir. Bu ayette geçen "ersayha" kelimesi "köklü kıldı, sabit yaptı, demirledi, yere çaktı" anlamlarına gelmektedir. Dağlar bu özellikleri sayesinde yeryüzü tabakalarının birleşim noktalarında yer üstüne ve yer altına doğru uzanarak bu tabakaları birbirine perçinlerler. Bu şekilde, yer kabuğunu sabitleyerek magma tabakası üzerinde ve kendi tabakaları arasında kaymasını engellemiş olurlar. Kısacası dağları, tahtaları bir arada tutan çivilere benzetebiliriz.
Bugün biliyoruz ki, yeryüzünün dış katmanı derin faylarla kırılmıştır ve parçalanmış plakalar, erimiş magma üzerinde yüzmektedir. Eğer dağların sabitleştirici etkisi olmasaydı, Dünya'nın kendi ekseni çevresindeki dönüş hızının çok yüksek olmasından ötürü, yüzen plakalar hareket halinde olacaklardı. Bu durumda yeryüzünde toprak birikemez, toprakta su depolanamaz, hiçbir bitki filizlenemez, hiçbir yol, ev inşa edilemezdi; kısacası Dünya üzerinde hayat mümkün olmazdı. Ancak Allah'ın bir rahmeti olarak, dağlar, kıtasal kütleleri okyanus tabakalarına doğru tutmakta ve onların hareketini durdurmaktadır.
Görüldüğü gibi, modern jeolojik ve sismik araştırmalar sonucunda dağların keşfedilen bu hayati işlevini, Allah bundan 1400 yıl önce indirmiş olduğu Kuran ile insanlara bildirmiştir.
Allah bir ayette dağların bu özelliğini şöyle haber vermektedir: “... Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı...“ (Lokman Suresi, 10)
Yüzen Dağlar
Bir başka ayette ise dağların sabit olmadığı, sürekli hareket halinde bulunduğu şöyle bildirilmektedir: “Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler...” (Neml Suresi, 88)
Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. İlk olarak 20. yüzyılın başlarında Alman bir bilim adamı olan Alfred Wegener yeryüzündeki kıtaların Dünya'nın ilk dönemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştür. Ancak jeologlar, Wegener'in haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980'li yıllarda anlayabilmişlerdir.
Yer Kabuğu 100 km Kalınlığındadır
Yer kabuğunun bu hareketi bilimsel kaynaklarda şöyle açıklanmaktadır: “Yer kabuğu ve üst mantodan oluşan 100 km kalınlığındaki Dünya yüzeyi "tabaka" adı verilen parçalardan oluşmuştur. Dünya yüzeyini oluşturan altı büyük tabaka ve sayısız küçük tabaka vardır. "Tabaka tektoniği" denen teoriye göre bu tabakalar kıtaları ve okyanus tabanını da beraberinde taşıyarak Dünya üzerinde hareket ederler. Bu kıtasal hareketin yılda 1 ile 5 cm civarında olduğu hesaplanmıştır. Tabakalar bu şekilde hareket ettikçe Dünya coğrafyasında değişiklikler meydana gelir. Örneğin, Atlantik Okyanusu her sene biraz daha genişlemektedir. (Carolyn Sheets, Robert Gardner, Samuel F. Howe; General Science, Allyn and Bacon Inc. Newton, Massachusetts, 1985, s.305)
Burada belirtilmesi gereken ö-nemli bir nokta da şudur: Allah dağların hareketi için Kuran'da "sürüklenme" ifadesini kullanmıştır. Nitekim bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları İngilizce terim de "continental drift" yani "kıtasal sürüklenme"dir.
Kıtaların kayması Kuran'ın indirildiği dönemde gözlemlenemeyecek bir bilgidir ve Allah "dağları görürsün de, donmuş sanırsın" (Neml Suresi, 88) ayeti ile bu konuyu insanlara bildirmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.