Ki O, seni yarattı,
'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal
üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti.
(İnfitar Suresi, 7-8)
(İnfitar Suresi, 7-8)
İnsan vücudunda, belli bir amaç için, yani
vücudun canlılığının devamlılığı için, bütün sistemler birarada,
bağlantılı bir şekilde ve tam bir uyum içinde çalışır. Hergün
yaptığımız çok küçük hareketler, mesela nefes almak, gülmek
bile insan vücudundaki kusursuz koordinasyonun bir sonucudur.
İçimizde her an işleyen, akıl almaz karmaşıklıkta
ve büyüklükte bir koordinasyon ağı vardır. Amaç canlılığı
devam ettirmektir. Bu koordinasyon özellikle vücudun hareket
sisteminde görülür. Çünkü en küçük hareket için bile iskelet
sistemi, kaslar ve sinir sistemi mükemmel bir işbirliği içinde
çalışmak zorundadır.
Vücuttaki koordinasyonun ilk şartı doğru
bilgi teminidir. Ancak doğru bilgilerin elde edilmesiyle,
yeni değerlendirilmeler yapılabilir bunun için de son derece
gelişmiş bir haber alma ağı mevcuttur.
Koordine edilmiş bir hareketi yapabilmek
için herşeyden önce o hareketle ilgili vücut organlarının
konumlarının ve birbirleriyle ilişkilerinin bilinmesi gereklidir.
Bu bilgi beyne; gözlerden, iç kulaktaki denge mekanizmasından,
kaslardan, eklemlerden ve deriden gelir. Her saniye milyarlarca
bilgi işlenir, değerlendirilir ve bunlara göre yeni kararlar
verilir. İnsanın ise kendi vücudunda gerçekleşen bu başdöndürücü
hızdaki işlemlerden haberi bile yoktur. O yalnızca hareket
eder, güler, konuşur, koşar, yemek yer, düşünür.
Bu işlemlerin
yapılması için hiçbir çabası olmaz. Örneğin basit bir gülümseme
için bile on yedi kasın aynı anda çalışması gereklidir. Bu
kaslardan birinin çalışmaması veya yanlış çalışması yüz ifadesini
tamamen değiştirir. Yürüyebilmek için ise ayaklarda, bacaklarda,
kalçada, kasıklarda ve sırtta elli dört ayrı kas uyum içinde
çalışmalıdır.
Kaslar ve eklemlerin içinde, vücudun o anki
konumuna ait bilgileri veren milyarlarca küçük, mikroskobik
algılayıcı vardır. Bu algılayıcılardan gelen mesajlar, merkezi
sinir sistemine ulaşır ve burada yapılan değerlendirmeye göre,
kaslara yeni emirler gönderilir.
Vücuttaki koordinasyonun mükemmelliği şu
örnekle daha iyi anlaşılacaktır: Yalnızca elinizi havaya kaldırmanız
için omuzunuzun bükülmesi, "biceps" ve "triceps" denilen ön
ve arka kol kaslarınızın sırayla kasılıp gevşemeleri, dirseğiniz
ve bileğiniz arasında bulunan kasların bileği döndürmeleri
gerekir. Hareketin her aşamasında, bu kasların içindeki milyarlarca
algılayıcı, her an kasların konumlarını merkeze bildirir.
Merkezden de kaslara bir an sonra ne yapmaları gerektiği iletilir.
Tabii ki insan bütün bunların farkına varmaz, yalnızca elini
kaldırmak ister ve kaldırır.
Mesela vücudun dik durması için, bacak kaslarında,
ayaklarda, sırtta, karında, göğüste, boyunda bulunan milyarlarca
algılayıcıdan gelen bilgi değerlendirilir ve bu emirlerin
hepsi her saniye kaslara iletilir.
Konuşmak için de özel bir çaba harcamayız.
İstediğimiz sözcüklerin ağzımızdan dökülmeleri için, ses tellerinin
hangi açıklıkta, ne kadar titreşmesi gerektiğini, ağzımızdaki,
dilimizdeki, boğazımızdaki yüzlerce kastan hangilerini, hangi
sıra ile kaç defa, ne oranda kasıp gevşeteceğimizi, ciğerlerimize
kaç santimetreküp hava alıp, bu havayı hangi hız ve aralıklarla
boşaltmamız gerektiğini oturup da hesaplamayız. İstesek de
bunu yapamayız! Çünkü ağzımızdan çıkan tek bir kelimenin oluşumu,
insanın solunum sisteminden sinir sistemine, kaslarından kemiklerine
kadar uzanan pekçok yapının uyumlu çalışmasının bir sonucudur.
Bu koordinasyonda bir aksaklık olması durumunda
neler olur? Gülümsemek isterken yüzümüzde başka bir ifade
oluşabilir ya da konuşmak istediğimizde başaramayabiliriz,
yürüyemeyebiliriz. Oysa ne zaman istersek güleriz, konuşuruz,
yürüyebiliriz, hiçbir aksaklık olmaz. Çünkü burada anlatılan
herşey "sonsuz kudret" gerektiren bir Yaratılış sonucunda
gerçekleşir.
Bu nedenle insan, her zaman için tüm hayatını
ve varlığını, kendisini yaratan Allah'a borçlu olduğunu bilmelidir.
İnsanın, övünecek, böbürlenecek hiçbir şeyi yoktur. Sahip
olduğu güç, sağlık ya da güzellik, kendisinin eseri değildir
ve kendisine ebediyen verilmiş de değildir. Mutlaka yaşlanacak,
mutlaka sağlığını ve güzelliğini yitirecektir. Kuran'da bu
gerçeğe şöyle dikkat çekilmiştir:
"Size verilen her şey, yalnızca
dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise,
daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız?"
(Kasas Suresi, 60)
Eğer bunların çok daha üstününü, ebediyen,
ahirette elde etmek istiyorsa; Allah'ın kendine verdiği nimete
şükretmeli ve O'nun istediği biçimde hayatına yön vermelidir.
Bu örneklerde de görüldüğü gibi insan vücudundaki
organların ve sistemlerin hepsi "mucizevi" özelliklere sahiptir.
Bu özellikler incelendiğinde insan, varlığının ne denli ince
hesaplara dayandığını ve yaratılışındaki mucizeleri görecektir
ve Allah'ın sonsuz ilmini ve insan üzerindeki kusursuz sanatını
bir kez daha kavrayacaktır.