Yeryüzü
tabakaları ve fosil kayıtları incelendiğinde, yeryüzündeki canlı
hayatının birdenbire ortaya çıktığı görülür. Kompleks canlıların
fosillerine rastlanılan en derin yeryüzü tabakası, 520-530 milyon yıl
yaşında olduğu hesaplanan “Kambriyen” tabakadır.
Kambriyen
kayalıklarında bulunan fosiller; salyangozlar, trilobitler, süngerler,
solucanlar, denizanaları, deniz yıldızları, yüzücü kabuklular, deniz
zambakları gibi kompleks omurgasız türlerine aittir. İlginç olan,
birbirinden çok farklı olan bu türlerin hepsinin bir anda ve hiçbir
ataları olmaksızın ortaya çıkmalarıdır. Bu yüzden jeolojik literatürde
bu mucizevi olay, “Kambriyen Patlaması” olarak anılır.
Bu
tabakadaki canlıların çoğunda, günümüz örneklerinden hiçbir farkı
olmayan, göz, solungaç, kan dolaşımı gibi kompleks sistemler, ileri
fizyolojik yapılar bulunur. Üstelik bu canlılar her biri son derece
gelişmiş özelliklerde ve kendi ihtiyaçlarına yönelik çeşitli sistemlere
sahiptirler. Bu durum, evrim teorisinin canlıların ilkelden komplekse
doğru geliştiği yönündeki iddiasını da açıkça geçersiz kılmaktadır. Bu
canlıların Allah’ın detay sanatına örnek oluşturan ve tüm özellikleriyle
evrim geçirmeden birdenbire yaratıldıklarını ispat eden bazı
özellikleri şunlardır:
Nudibranch
Nudibranch
kabuğu olmayan bir salyangoz türüdür. Bu salyangoz çok parlak renklere
sahiptir ve son derece göz alıcıdır. Bu özellikler avcılar için çok
cazip olmasına rağmen çok az hayvan Nudibranchlarla beslenir. Bunun
sebebi Nudibrancha iyi bir koruma sağlayan ısırgan hücreleridir.
Nudibranch bu ısırgan hücreleri kendisi üretmez. Hyroid denen zehirli
canlıları yer ama onları sindirim sisteminde öğütmez. Hyroidler
Nudibranchın sindirim sistemi içinde koruyucu mukusla kaplanır ve
ısırgan hücre olarak ona bir koruma sağlar. Bu canlının sahip olduğu bu
özel sistem ancak Allah’ın dilemesiyle vardır, O’nun kontrolü ile
kusursuz şekilde işler. Canlılara sunulmuş tüm nimetler gibi bu özel
nimet de Allah’ın bir ikramıdır. Ayetlerde Rabbimiz’in yaratma ilmi
şöyle bildirilmiştir:
“İşte
gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, üstün ve güçlü olan, esirgeyen
O’dur. Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir
çamurdan başlayandır.” (Secde Suresi, 6-7)
Kambriyen
devrinde bir anda ortaya çıkan kabuklu canlılar, son derece kompleks
yapılara sahiptirler. Milyonlarca yıl önce, bir anda, kusursuz biçimde
var olan böyle bir yapının varlığı evrimle açıklanamaz ve yaratılışın
varlığını ispatlar. Dahası, bu canlıların sahip olduğu sistemler, bugüne
kadar da hiç değişmeden gelmiştir.
Nautilus
Denizaltılarda
bulunan dalış tankları suyla dolunca gemi sudan daha ağır hale gelir ve
dibe dalar. Tanktaki su, basınçlı hava ile boşaltılırsa, denizaltı
tekrar su yüzüne çıkar. Nautilus adı verilen bir deniz hayvanı da aynı
yöntemi kullanır. Nautilusun vücudunda 19 cm. çapında salyangoz kabuğu
biçiminde spiral bir organ vardır. Bu organda birbiriyle bağlantılı 28
tane “dalış hücresi” bulunur. Nautilus dalmak istediğinde vücudunda
bulunan bu içi boş odacıkları su ile doldurur. Yüzeye çıkmak istediğinde
ise, ürettiği özel bir gazı bu dalış hücrelerine pompalar ve suyun
boşalmasını sağlar. Bu sayede avlanırken ya da düşmanlarından kaçarken
yükselmek ya da dibe batmak istediğinde gerekli miktardaki suyu dışarı
pompalayabilir. Denizaltılarda da nautilustaki gibi dalış odaları
yapılmakta, içeri alınan suyun boşaltılmasında ise su motorlarından
faydalanılmaktadır. Bir denizaltı sadece 400 m. dibe batabilirken,
nautilus için 4000 m. derinliğe dalmak son derece kolaydır. Bu kusursuz
canlının sahip olduğu hayranlık uyandırıcı dalış tekniğinin Darwin’in
öne sürdüğü gibi tesadüfi aşamalarla meydana gelmesi imkansızdır. Bu
eser, Sani (sanatçı) olan Allah’a aittir. Bir ayette şöyle buyrulur:
“Haberiniz
olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah’ındır.
Allah’tan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere
(gerçekte) uymazlar. Onlar yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak
‘zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler.’” (Yunus Suresi, 66)
İstiridyeler
Suyun
içinde rahatça hareket eden istiridyelerin nasıl hareket ettiğini
bulmak isteyen bilim adamları Saint-Jacques istiridyesinin mekanik
sistemini incelemişlerdir. İstiridyeler önce açılır ve içlerine bir
miktar su alırlar. Sonra bu suyu yumuşak dokulu bir kesenin içine
hapsederler. Ardından, menteşelerinde bulunan iki delikten (kabuklarının
birleşim yerlerindeki iki delik) suyu dışarı atarlar. Yumuşakça, bu
sayede öne doğru fırlar. Sahip olduğu elastiki bağ, kabuğunu hiçbir güç
harcamaksızın tekrar açmasına imkan verir. İstiridyelerde olduğu gibi
Allah, yerde ve gökte olanları da bir amaçla yaratmış, onlarda, her
insanın öğüt alıp Kendisine yönelmesi için deliller kılmıştır.
“Gaybın
anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez.
Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak
dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak
üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır.” (Enam Suresi, 59)
Salyangozlar
Salyangozların
özellikle sırt ve yan tarafları, diğer canlılar için güzel bir besin
kaynağıdır. Bu salyangozlar düşmanlarının tehditlerinden korunmak için,
yapışkan özelliği olan ayak tabanlarının yardımıyla kendilerini korumada
kullanacakları uygun taşları seçerler. Bu taşların sağladığı ağırlık
sayesinde vücutlarını ters döndürerek daha önceden yassı bir taş ile
kazdıkları çukurlara kendilerini gömerler, böylece düşmanlarından
korunmuş olurlar. Salyangozların tümü, üstün ve sonsuz bir aklın
kontrolünde ve hakimiyetindedir. Her yerde varlığını gösteren bu üstün
akıl, alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’a aittir.
Midye
Midyeler
deniz suyunu süzerek, suyun içindeki planktonları ve her türden besin
parçacıklarını almak suretiyle beslenen omurgasızlardır. Midyelerin
organlarının üzerini kaplayan mantonun kıvrımları arasında “örtenek
boşluğu” adı verilen bir boşluk bulunur. Söz konusu bu boşluğun içinde,
hayvanın hem solunumunu sağlayan, hem de beslenmesi için gerekli su
akışını meydana getiren, kirpiklerle kaplı iki solungaç yer alır. Deniz
suyu, hayvanın karın bölgesinden içeri girer, solungaçlarda süzülür ve
tekrar dışarı çıkar. Bu hareket sırasında, deniz suyunun içerdiği
planktonlar ve diğer besinler, midyenin solungaç kirpikleri tarafından
yakalanarak ağıza kadar ulaştırılır. Midyeler, kendi bedenlerindeki bu
özelliklere yaratıldıkları andan itibaren sahiptirler. Çünkü her canlı
gibi onlar da, her incelikte ve her olayda büyüklüğünü gösteren
Rabbimiz’in eseridir ve her an O’nun kontrolündedirler. Tüm varlıklara
can veren, onları dirilten ve yaşatan Muhyi (Can bağışlayan, sağlık
veren, dirilten, yaşatan) olan Allah’tır ve Yüce sanatı, tek bir midyede
bile en mükemmel şekli ile sergilenmiştir. Yüce Allah’ın bu eşsiz
yaratma sanatı üzerinde düşünmenin önemi Kuran’da şöyle haber
verilmiştir.
“Gökte
burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir Ay var eden
(Allah) ne Yücedir. O, gece ile gündüzü birbiri ardınca kılandır; öğüt
alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için.” (Furkan Suresi, 61-62)
Venüs Tarağı
Tarak
adı verilen deniz kabuğu şeklindeki bu canlının kabuğunun kenarlarında
dizilmiş küçük parlak gözler vardır. Bu gözlerin her biri yalnızca 1 mm.
büyüklüğe sahiptir. Tarak, son derece küçük olmasına rağmen bu gözlerle
hem hareketleri hem de ışık ve karanlık arasındaki farkı kolaylıkla
anlayabilmektedir. Bu canlının deniz kabuğu tıpkı bir balığın kılçığı
görünümündedir. Bu yüzden diğer balıklar, üzerinde et olmadığını
düşündüklerinden bu kabuğun yanına bile yanaşmazlar.
Gece Lambası Gibi Parıldayan Salyangozlar
Avustralya
sahillerindeki bir salyangoz türü, yeşil bir floresan lamba gibi
parlayarak avcılardan kurtulur. ‘Hinea brasiliana’, kayalık kıyılarda
gruplar halinde yaşayan bir salyangoz türüdür. Bu salyangozlar,
biyolüminesans adı verilen ve kimyasal enerjiyi ışık enerjisine
dönüştüren işlem sayesinde parlak yeşil renkte ışıldayabilirler.
Araştırmacılar bu kabuklunun ışık üretme özelliğini daha önceden biliyor
olmalarına karşın, kabuğun bu ışığı güçlendirerek her yöne doğru
dağıtabildiğini yeni keşfetmişlerdir. Söz konusu etki sayesinde bu
canlı normalden daha büyük görünerek hem avcılarından korunmuş hem de
potansiyel eşlerine kendilerini beğendirmiş olur.
Bu
canlının ürettiği ışık parlamaları, saniyenin ellide birinden birkaç
saniye uzunluğa kadar sürebilir. Kabuk bir filtre gibi çalışarak,
üretilen ışık içinden sadece mavi-yeşil dalga boyuna sahip olanları
güçlendirerek geçirir.
Parlak
yeşil renkli parıltı avcının yaklaşmasıyla birlikte ortaya çıktığında
avcıyı korkutabilir. Bu korku sürecinde ışıltıdan etkilenerek ortama
gelen daha büyük avcılar da salyangozu avlamaya gelen daha küçük
olanları avlarlar. Salyangozların sahip olduğu bu özellik, her şeyi
Allah’ın yarattığı ve her an kontrolü altında tuttuğu gerçeğini bir kez
daha hatırlatmakta, bizlere Allah’ın Yüce kudretini bir kez daha takdir
edip O’na yönelme imkanı vermektedir.
Göklerin
ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak
yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir
etmiştir. (Furkan Suresi, 2)
İğne Deliği Göz Tipine Sahip Kabuklular
İğne
deliği tipi göz, Nautilus ve Planarianda gibi bazı deniz canlılarında
bulunur. Bu, lens gerektirmeyen bir göz tipidir. Işık kamera gözünde
olduğu gibi bir lens ile odaklanmaz. Bu tür optik tasarıma bir örnek,
1930 ve 1940’larda çıkan bir fotograf makinasıdır. Bu kamera herhangi
bir lens olmadan, resimden resime değişen doğal optik ışık dağılması
kullanarak çalışır. Bu göz tipine sahip canlılar da farklı ışık
değişikliklerine uyum sağlamak için değişken göz bebekleri
kullanılırlar. Bu tür göze sahip canlılardan biri de yazının başında
bahsettiğimiz nautilustur. 4000 metre derinliğe kadar dalabilen bu canlı
için elbette derin sularda ışık çok azalır. İşte bu canlının göz
bebekleri de derinliğe bağlı olarak değişiklik gösterir. Okyanusun
derinliklerinde belli bir görüntüyü tespit için daha fazla ışığa gerek
duyduğunda, gözlerindeki retinada geniş bir göz bebeği oluşur. Bu
canlının göz yapısı cisimleri üç boyutlu olarak görmesine uygun
olmayabilir, ancak yaşaması için asıl gerekli olan, ışığa duyarlı bir
göz yapısına sahip olmasıdır. Celal ve ikram sahibi olan Allah canlının
bu özelliğini tam ihtiyacına yönelik olarak yaratmıştır. Bir ayette
şöyle bildirilmiştir:
“De
ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl
başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son
yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, her şeye güç
yetirendir.”” (Ankebut Suresi, 20)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.