Hasta bir yakınınızı ziyaret için hastaneye gittiğinizi düşünün. Hastanede girişten başlayarak birçok hijyenik tedbirle karşılaşırsınız. Ayaklarınıza naylon torbalar giydirilir, temizlik görevlilerinin sık sık yerleri temizlediğini görürsünüz. Doktorlar önlük, maske ve eldiven kullanarak hastaların mikropla temas riskini ortadan kaldırmaya çalışırlar. Tüm bu önlemler insanların, mikropların zararlı olabileceğini önceden düşünerek aldıkları tedbirlerdir.
Bilim adamları yaptıkları araştırmalar sonucunda karıncaların, insanların bu davranışlarına benzer davranışlarda bulunduklarını saptamışlardır. Karıncalar, mikroplardan arınmak için çok etkili bir yöntem uygulamaktadırlar.
İsveçli biyolog Michel Chapuisat, Formica paralugubris cinsi karıncaların, yuvalarında özel bir reçine biriktirdiğini fark etmiştir. Ancak bu reçine bildiğimiz reçinelere benzemez. İçerdiği özel kimyasallar sayesinde hastalıkları yuvadan uzak tutmaya yarayan bir bileşime sahiptir. Karıncalar, yuvalarının etrafındaki kozalaklı çam ağaçlarından yoğun bir şekilde bu reçineyi içeri taşırlar. Karıncaların topladıkları bu sertleşmiş özsu taneciklerinin miktarı, yuvanın büyüklüğüne göre kimi zaman 20 kilogramı bulabilir.
Chapuisat ve ekibi, karıncaların yuvalarında reçine biriktirdiklerini saptadıktan sonra reçineli ve reçinesiz yuvalar üzerinde bazı deneyler yapmaya karar verdi. Bu deneyler sonucunda, reçinesiz yuvada üç kat daha fazla mantar ürediği ve hastalığa sebep olan bakterilerde belirgin bir artış olduğu görüldü. Karıncalar biriktirdikleri antiseptik özellik taşıyan bu reçine ile yuvalarını mikroplara karşı koruyorlardı. Karıncaların bu davranışlarıyla ortaya koydukları kimya bilgisi bilim adamlarını hayrete düşürmüştür.
Karıncalar, küçük bir bedene sahip olan şuursuz birer canlıdırlar. Bu canlıların hastalık, mikrop ve antibiyotik arasındaki ilişkiyi bilmesi, hastalığa çözüm olarak yuvasında reçine bulundurması gerektiğine kendi kendine karar vermesi elbette ki söz konusu değildir.
Ayrıca karıncanın reçineyi hastalığa çözüm olarak benimsemesi de oldukça şaşırtıcıdır. Çünkü karıncanın reçinenin hastalığı önlediğini anlamak için reçineli ve reçinesiz yuvalar arasında karşılaştırmalar yapması ve bir sonuca varması gerekir. Kuşkusuz ki günümüzde eczacıların laboratuvarlarda yaptıkları çalışmaları düşünme yeteneği olmayan bir karınca yapamaz. Çevrelerinde çok sayıda bitki dururken özellikle kozalaklı ağaçları seçmelerinde de üstün bir bilinç olduğu açıktır.
Karıncalar Yüce Allah’ın kendilerine ilham etmesiyle tıpkı bir doktor gibi hangi hastalığa hangi ilacın iyi geleceğini bilmekte ve ona göre tedbir almaktadırlar. Minik bir karıncanın böylesine üstün akıl gerektiren davranışlar sergilemesi, karıncaların da diğer tüm canlılar gibi her an alemlerin Yaratıcısı olan Allah’ın kontrolünde olduğunun delilidir.
“Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)” (Hud Suresi, 56)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.