Mine G. Kırıkkanat'ın, HaberTürk kanalında yayınlanan Sansürsüz programında, Yaratılış gerçeğini savunan insanlara karşı, sırf kendisiyle farklı görüşte olduklarından dolayı hakaretamiz boyutlara varan açıklamaları hiçbir şekilde yakışık almamaktadır. Bir gün eğer Mine G. Kırıkkanat’a bir başkası, kendisinin yönelttiği ifadelerin bir benzerini yöneltse, örneğin kendisine “solcu ateist militan” dese, bu elbette kendisinin de hoşuna gitmeyecektir. Güzel bir üslup varken, böyle ifadelere gerek olmadığı açıktır.
Eğer Mine G. Kırıkkanat’ın belirtmek istediği gerçek bilimsel bir iddiası varsa, şu durumda iddiasının delillerini ortaya koyması ve programı izleyen insanların karşılıklı delillere bakarak bir sonuç çıkarmasını beklemesi en doğrudur. Fakat Kırıkkanat’ın, kendi fikirleriyle uyuşmuyor diye karşı tarafa öfkelenmesi, karşı düşünceye tahammül edememesi son derece gariptir. Karşısındaki kişilere “şunu sor, bunu sorma” gibi buyruklarda bulunması, insanların taktıkları kravat iğnelerinin santimlerine kadar karışması inanılır gibi değildir. Söz konusu durum, Darwinist dikta mantığından kaynaklanmaktadır. İnsanların bir çoğu Darwinist dikta mantığını daha önce bu kadar yakından görmemiş olduklarından, Kırıkkanat’ın söz konusu programda sergilediği bu tavırları şaşkınlıkla karşılamış, bu öfkeli ve despot tutum geniş çevreler tarafından tepkiyle karşılanmıştır.
Sayın Adnan Oktar’ın 60’dan fazla dile çevrilmiş olan 300 kitabı bulunmaktadır. Bu kitaplar bütün dünyada satılmakta, yayınlanmaktadır. Dünya çapında milyonlarca kişi, Sayın Adnan Oktar’ın eserlerinin vesilesiyle iman ettiklerini, imanlarının güçlendiğini bildirmişlerdir. Bu eserler, dünya çapında Darwinist çevreler tarafından da ciddi bir fikri tehdit olarak görülmektedir. Avrupa Konseyi, Yaratılış Atlası’nın bilimsel yönden güçlü etkisinden tedirgin olmuş ve Darwinizm’e önemli bir reddiye olduğu için bu kitabı yasaklamak istemiştir. Sayın Adnan Oktar’ın söz konusu eserleri, gerçek bilimsel deliller, milyonlarca yıllık fosiller içermektedir. Bu kitaplarda, dünyaca ünlü bilim adamlarının dünyaca ünlü çalışmaları yer almaktadır. Dolayısıyla bu kitaplara eleştiri yöneltebilmek için eleştiriyi yapacak kişinin de bilimsel, doğru ve aklı başında iddialarla ortaya çıkması gerekir. Eğer bilimsel bir altyapı ve bilimsel bir delil yoksa, öfke ile yapılan bu konuşmaların hiçbir değerinin olmadığı açıktır.
Mine G. Kırıkkanat’ın, program esnasında, program konuklarının “Celal Şengör gibi, bir buluşla gelmelerini” salık vermiş olması oldukça ilginçtir. Celal Şengör, tüm diğer Darwinistler gibi, evrim teorisini kanıtlamaya dair tek bir tane bile delil veya buluş getirebilmiş değildir. Söz konusu Darwinistlerin ve Mine G. Kırıkkanat’ın da bu tip programlara doğrudan katılamamalarının sebebini de bu oluşturmaktadır. Daha önce defalarca tartışmaya davet edilen Darwinist ve ateist Richard Dawkins’in tartışmalara katılmayı reddetme sebebi de yine elinde delil olmamasıdır. Oysa Sansürsüz programına katılan iki bilim adamı o gün ellerinde gerçek bilimsel delillerle gelmişlerdir. Milyonlarca yıllık fosiller getirmişlerdir. Canlıların milyonlarca yıldır değişmediğini kanıtlamışlardır. Bunun gibi 250 milyon fosilin varlığının bilgisini vermişlerdir. Kırıkkanat’ın söz konusu iddiada bulunabilmesi için bu hayali evrim delilinin veya buluşunun ne olduğunu belirtmesi gerekir. Virüslerin mutasyona uğramaları veya koyunların küçülmesi, defalarca ve çok kapsamlı bilimsel delillerle anlatmış olduğumuz gibi bir evrim kanıtı değildir. Evrim kanıtı, ara fosille olur, yoktan protein var ederek olur. Eğer bunlar yoksa, canlı varlıkların varyasyon özelliklerini “evrim buluşu” olarak ortaya koymak, bir cehalet göstergesinden başka anlama gelmemektedir.
Kırıkkanat’ın, programdaki bazı izahlarından Vatikan’da gerçekleşen olayları yanlış anladığı anlaşılmaktadır. Masonların Papa’ya baskısı sonucunda bir evrim meydanına dönüştürülen Vatikan’da, Dr. Oktar Babuna söz alarak kürsüde bulunan Darwinist Douglas Futuyma’ya tek bir tane ara fosil olup olmadığını sormuştur. Bu soru karşısında Darwinist Francisco Ayala söz konusu soruya cevap verilmeyeceğini söylemiş, DOUGLAS FUTUYMA İSE KÜRSÜDEN KAÇMIŞTIR. Herkesin rahatlıkla söz aldığı ve dilediği gibi evrim propagandası yaptığı söz konusu etkinlikte, yalnızca bu soruya tepki gelmiş, yalnızca bu soru cevapsız bırakılmış ve yalnızca bu soru karşısında kürsüdeki evrimci bilim adamı kürsüyü bırakıp kaçmıştır. Darwinistler öfkelenmiş, Dr. Babuna’nın elinden mikrofonu alınmış, salondan dışarı çıkarılmaya yeltenilmiştir. Tek bir soru, Vatikan’ı tam anlamıyla sarsmıştır. Vatikan’da, Darwinizm’e önemli bir ders verilmiştir. Darwinistlerin “ara fosil nerede” sorusuna karşı cevapsız ve çaresiz kaldıkları ortaya çıkmıştır. Her zaman olduğu gibi Darwinistler, tıpkı bu programda da gördüğümüz şekilde, Darwinizm’i çökerten bir izahı, öfkeyle, sertlikle ve despotizmle karşılamışlardır. Çünkü evrim teorisinin bilimsel delili veya sorulan sorulara verebileceği bilimsel bir cevabı yoktur.
Allah’a inanan fakat aynı zamanda evrimi de kabul eden yeni akım, dünya çapında oynanan masonik oyunun bir parçasıdır. Papa da söz konusu masonik baskıların etkisiyle bu oyunun bir parçası haline getirilmiştir. Yoksa Vatikan da, Darwinistler de çok iyi bilmektedirler ki, evrim ile Allah inancının bağdaşabilmesi mümkün değildir. Allah Kuran’da yoktan yaratılışı haber vermekte, nitekim bilimsel deiller de bu gerçeği göstermektedir. Eğer Allah bunun evrim olduğunu haber verseydi, bulunan bilimsel deliller de bu yönde olurdu kuşkusuz. Ve o zaman bunu dünyada en iyi ve en güçlü şekilde savunacak kişi de Sayın Adnan Oktar olurdu. Fakat bu deliller olmadığına, tüm deliller Allah’ın üstün yaratışını sergilediğine göre, söz konusu iddialarının geçersiz olduğu rahatça anlaşılabilmektedir. Vatikan’da evrim yenilmiştir. Dawkins’in ifadesiyle “evrim lobisi”nin ortaya attığı Allah inancı ile evrimi bağdaştırma çabaları da büyük bir yenilgiye uğramıştır. Orada Sayın Adnan Oktar’ı temsil eden kişiler, evrimin ispatsız olduğunu göstermek için Vatikan’da söz almışlar ve evrimin ispatsız olduğu açıkça gösterilmiştir.
Kırıkkanat’ın iddia ettiğinin aksine tüm kainatta, mükemmel bir denge, olağanüstü bir intizam, komplekslikler içinde çok hayranlık uyandırıcı bir düzen vardır. Evrendeki her yıldız, her gezegen tesadüfle asla açıklanamayacak muhteşem bir dengeye sahiptir. Dünya, üzerinde yaşamın var olması için yaratılmış mucize bir gezegendir, bu gezegenin her bir noktası, muhteşem bir denge, oran ve detay ile donatılmıştır. Ve bunların en küçük zerresinde bulunan tek bir atomun içinde, çok daha göz kamaştırıcı bir düzen ve sistem yer alır. Tek bir atomun içindeki tek bir elektronun hareketinde bile, insanı hayran bırakan bir mükemmellik vardır. Alemlerin içindeki alemlerde, bu alemlerin içindeki yaşamda, yaşamı oluşturan tek bir hücrede, onun tek bir atomunda, hatta tek bir elektronunda dahi böylesine hayranlık uyandırıcı bir düzen, ihtişam ve komplekslik varken, düzensizlikten veya tesadüflerden bahsetmek olanak dışıdır. Kırıkkanat, kendince düzensizlik olarak tarif ettiği başıboş olarak gördüğü sistemleri oluşturan en küçük parçanın, şu an bilimin sınırlarını aşan bir muhteşemlik sergilediğinin muhtemelen farkında değildir. Bugün 21. yüzyılda, Kırıkkanat gibi düzensizlik iddiasıyla ortaya çıkan bilim adamları, dikkate bile alınmamaktadır. Muhtemelen Kırıkkanat, 1980’lerin sahte akımlarının etkisinden hala kurtulamamış gibi görünmektedir.
Kırıkkanat’ın, “hiçbir şey başlangıç değil, hiçbir şey de son değil” derken önemli bir bilimsel bulguyu gözardı ettiği açıktır. Big Bang’in varlığı bugün kanıtlanmış bir gerçektir. Dünyada tüm bilim adamları, Darwinistler bile, ittifakla Big Bang’in varlığını kabul etmektedirler. Big Bang ise, tüm evrenin ve tüm varlıkların sıfır hacimden, yani yokluktan ortaya çıktığını gösteren önemli bir delildir. Maddenin ebedi olduğunu iddia edebilmek için, Big Bang’den önce ne olduğunun açıklanması gerekir. Big Bang’den önce “sıfır hacim”den bahsettiğimize göre, Big Bang’den önce hiçlik vardır. Madde de yoktur, tesadüfler de yoktur. Hiçlikten maddeyi ortaya çıkarabilecek, Darwinist iddiaları destekleyen materyalist anlamda hiçbir güç yoktur. Tüm kainat, Big Bang ile başlamıştır. Ve bu başlangıç anı, tek başına, Yüce Allah’ın güçlü ve üstün yaratışının kesin ve açık kanıtıdır. Dolayısıyla Big Bang’in varlığı, hem tesadüf iddiasını hem de evrenin ezeli ve ebedi olduğu anlayışını tamamen ortadan kaldırmaktadır. (Evren Big Bang’den itibaren belirli bir hızla genişlemektedir. Bu genişleme, evrenin bir başlangıcı olduğu gibi, bir sonunun da olduğunu kanıtlamaktadır.) Kırıkkanat, bilimsel yeniliklere biraz açık olsa, bu gerçekleri bizim anlatmamıza gerek kalmadan öğrenmiş olacaktır.
Kırıkkanat’ın İspanya’da geliştirmiş olduğunu iddia ettiği ateist görüş, aslında İslam’ın özünü oluşturan önemli bir gerçeğin zamanla değiştirilmiş ve çarpıtılmış halidir. Bu görüş, Allah’ın tüm varlıklarda tecelli ettiği gerçeğidir. Bu gerçek şu anlama gelir: Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır ve O'nun tecellisidir. Tek mutlak varlık Allah'tır, Allah'ın yarattığı diğer varlıklar ise mutlak değildirler. Allah'ın yarattığı görüntüleri seyreden "ben"ler, yani insanlar, Allah'tan birer ruhturlar. Her şeyi yaratan Allah olduğuna göre, elbette ki Allah’ın yarattığı tüm varlıklar, insanlar, bitkiler, Güneş, Dünya ve tüm evrenler, var olan tüm alemler ancak O’nun birer tecellisi olarak vardırlar. Allah’tan ayrı müstakil bir varlıkları yoktur. En-el Hak’ın Arapça anlamı, “Ben Haktan ibaretim, Haktan gayrı değilim” şeklindedir. Bu Allah’ın ruhunu taşıyan varlıklar olduğumuz anlamına gelmektedir. Allah her şeyi ve tüm varlıkları Yüce Varlığı ve Yüce Nuru ile kaplamıştır. Allah, ayette belirtildiği gibi bizlere “şahdamarımızdan daha yakındır” (Kaf Suresi, 16). Bu gerçek, insanları Allah’a yaklaştıracak, onların Allah’ı yüceltmelerini sağlayacak çok önemli bir gerçektir.
Bir insanın Allah’a, cennete ve cehenneme inanmadan, her şeyin başıboş tesadüflerin eseri olduğunu düşünerek huzurlu yaşayabilmesi mümkün değildir. Güzel ahlakın yaşanabilmesi için insanın karşısındaki varlığa değer verebilmesi şarttır. Fakat Allah’a inanmadan bir insanın, tesadüfen oluştuğuna inandığı, Darwinizm’e göre bir hayvan olarak nitelendirdiği bir başka insana değer vermesini gerektirecek hiçbir şeyi kalmamaktadır. Allah’a imanda ise insan, Allah’ı sever, Allah’ın azabından korkar, Allah’ı sevdiği için Allah’ın yarattıklarını, yani Allah’ın tecellilerini de çok sever. Bu sevgi duyulduğunda ve Allah’tan korkulduğunda, insanın bir başkasına ahlaksızlık yapabilmesi, onu incitebilmesi, onu değersiz görebilmesi mümkün değildir. Kindar olabilmesi, kıskançlık duyması da mümkün değildir. Çünkü her bir varlığı yaratan Allah’tır. Her varlık Allah’ın kontrolündedir. Allah’ı seven, Allah’ın yarattıklarını da doğal olarak sevecektir. Bu, Allah’a olan derin sevgiden ve Allah korkusundan kaynaklanan doğal bir ahlaktır. Bir insan tesadüfen var olduğuna inandığında ise, her insanı müstakil ve başıboş birer varlık olarak gördüğü için hayatı boyunca temkinli olacak, onların yaptıklarına karşı kin besleyecek, onlardan intikam almaya yönelecektir. Gelecek kaygısını sürekli olarak yaşayacak, hep ulaşmaya çalıştığı fakat asla ulaşamadığı hayali bir huzur ve mutluluk arayacaktır. Nitekim program esnasında Kırıkkanat’ın sergilediği tutum da, Darwinizm’in getirdiği kasvetli ve öfkeli ruh halini açıkça gözler önüne sermiştir.
Kırıkkanat, “evren nasıl yaratıldı?” sorusu karşısında “artık orada tartışma açılamaz” şeklinde bir kaçış sergilemiştir. Oysa Kırıkkanat’ın kendince bir tesadüf iddiası olduğuna göre, bu durumda evrenin başlangıcını da aynı tesadüfle açıklayabilmesi gerekir. Elbette açıklayamaması ve bu sorudan kaçması beklenen bir şeydir. Hiçbir şey tesadüflerle açıklanamadığı gibi bu sorunun da ateist ve Darwinistler açısından bir cevabı olamayacağı açıktır. Cevapsız kaldıklarından bu kişiler genellikle, “bu konu bilimsellik dışına çıkar” diyerek konuyu kapatmaya çalışırlar. Oysa bu soruya, bilimsellik dışına çıktığı için değil, Darwinistler tarafından asla açıklanamadığı için cevap verilmemektedir. Çünkü bu sorunun tek cevabı, Yüce, Ulu Yaratıcı olan Allah’ın varlığıdır. Bilimsellik dışı olan evrimin kendisidir. Yalnızca Allah’ın mutlak varlığını inkar etmek amacıyla ortaya atılmış ve tek bir delil ile bile desteklenememiş bu dogma, bilimsel delilleri olan Yaratılış gerçeği ile çürütülmektedir. Allah inancını ortadan kaldırmak amacıyla ortaya atıldığı için, Darwinizm’in, TARTIŞILDIĞI HER YERDE ÇÖKERTİLMESİ, YARATILIŞIN DELİLLERİNİN SERGİLENMESİ VE HER ŞEYİ YARATANIN YÜCE ALLAH OLDUĞUNUN GÖSTERİLMESİ ŞARTTIR.
Sonuç
Evrim teorisi, yenilenen bir teori falan değildir. Doğrulandığı da yoktur, sürekli olarak yanlışlanmaktadır. 150 yıldır sürekli olarak yalan olduğu ortaya çıkarılmış olmasına rağmen bu kadar hararetle, hatta öfkeyle savunulmasının tek sebebi bir dogma olmasıdır. Darwinist diktatörlük tarafından bilimle değil, baskı ile ayakta tutulmaya çalışılmasının da tek sebebi dogma olmasıdır. Şu an yeryüzünde muhteşem bir canlı çeşitliliği vardır. Kırıkkanat’ın istediği gibi evrimi bulmak için geriye doğru gitsek, evrimi değil, yine aynı mükemmelliği buluruz. Yine canlı alemleri vardır, bunlar yine tam, eksiksiz ve mükemmeldirler. Uyumlu bir düzen içinde yaşamaktadırlar. Bunu bize gösteren 250 milyon adet fosil kaydıdır. Darwinizm aldatmacasını korumak adına gösterilen bu ısrar, yaşanan bu öfke Darwinist despotluğunun ne kadar ileri boyutlara gidebildiğini göstermektedir. Darwinistler yıllardır, bu yöntemle kendilerini sürekli küçük düşürmektedirler.
21. yüzyıl, Darwinist yenilginin ayyuka çıktığı, Darwinizm aldatmacasının tüm dünyaya tanıtıldığı önemli bir milattır. İnsanlar, kitleler halinde bu köhne teoriyi terk etmektedirler. Ve insanlar kitleler halinde Allah inancına yönelmektedirler. Özellikle Yaratılış Atlası’nı okuyan, Yaratılış gerçeği konferanslarına katılan ve Yaratılışı ispat eden fosillere elleriyle dokunan Türk halkına artık evrim propagandası yapmak boş bir çabadır. Artık vakit, tüm dünyanın farkına vardığı gerçekleri anlama ve kabul etme vaktidir. Darwinizm ölmüştür. Tüm kainatın ve tüm canlıların yoktan yaratıcısı, tek mutlak Varlık olan Yüce Allah’tır.
İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka İlah yoktur. Herşeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir.
Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır. (Enam Suresi, 102-103)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.