A9 TV Canlı Yayın

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Usta Mimar Akrepler

Allah canlılarda Üstün Aklı’nı tecelli ettiriyor. Aklı ve düşünme kabiliyeti olmayan canlıların adeta bir mühendis veya mimar gibi ortaya koydukları eserler Allah’ın ilhamına göre hareket ettiklerinin ispatı niteliğinde oluyor.

Yeni yapılan araştırmalar sonucunda akreplerin de usta bir mimar gibi yuvalarını inşa ettikleri ortaya kondu. Akrepler önce kısa ve dikey bir giriş ardından yüzeye yatay olacak biçimde düzleşen bir yuva inşa ediyorlar. Bu yuvalar sonra aniden aşağıya doğru dönüyor ve çıkmaz bir odada sonlanıyor. Bu serin ve nemli odanın içinde buharlaşma en düşük seviyede oluyor. Akrep bu odayı bir nevi sığınak gibi kullanarak gündüzün sıcaklığından uzak durarak dinlenebiliyor.

Bunun yanı sıra Negev’de bulunan Ben Gurion Üniversitesi bilim adamlarının tespitine göre akrepler gece avına çıkmadan önce yuvalarında oluşturdukları platform ile ısınabiliyorlar.


Akrepler soğukkanlı canlılar ve vücut sıcaklıklarının düzenlenmesi için çevrede bulunan enerjiye bağımlılar. Araştırmacılar, akreplerin yuvalarında oluşturdukları bu platformun gece vakti yemek bulmak için dışarı çıkmadan önce vücut sıcaklıklarını arttırabilecekleri sıcak bir alan olduğunu düşünüyorlar.

İsrail’in Negev Çölü’nde çalışma yapan araştırmacılar, Scorpio Maurus Palmatus akreplerini yakaladıktan sonra yuvalarını erimiş alüminyum ile doldurarak kalıbını çıkarttılar. Bu malzemenin katılaşmasının ardından yer üstüne çıkartıp 3 boyutlu lazer tarayıcı ve yazılımlar ile analiz ettiler. Ve bu yuvanın ileri bir tasarıma sahip olduğunu gördüler. İncelenen tüm akrep yuvaları benzer tasarıma sahipti.

Bilimsel gelişmeler canlıların tesadüfi hareket etmediklerini aksine Allah’ın ilhamıyla bir mimar gibi yuvalarını yaptıklarını ispat etmektedir. Nitekim akrepler ne mimarlık okumuş ne de yuva inşa etmek için başka bir eğitim almışlardır. Akılları ve düşünme yetenekleri de yoktur. Dolayısıyla aklı ve vicdanı olan her insan bu önemli iman hakikatini düşündüğünde tek bir sonuca varacaktır: Canlıları Allah yaratmıştır. Her canlı Allah’ın kontrolünde hareket etmektedir.

Ateş karıncalarının sal inşa etme tekniğindeki mükemmel yaratılış

Ateş karıncaları suyun üzerinde kalabilmek için bir sal hatta adeta bir gemi inşa ediyorlar. Bu “gemi”nin hem mimarı kendileri oluyor hem de bütün malzemelerini karıncaların aslında kendileri oluşturuyor. Bu şekilde tam bir fedakarlık örneği sergiliyorlar.
 
Araştırmacılar karıncaların kurdukları bu salları minyatür bir bilgisayarlı tomografi cihazıyla tarayarak, yapının en güçlü yerini, iç kısmını incelediler ve karıncaların birbirleriyle yaptıkları bağlantıları ortaya çıkardılar. Yani geminin projesi açığa çıkartılmış oldu.

Bundan üç  yıl önce Georgia Teknoloji Enstitüsü’nden araştırmacılar ateş karıncalarının hayatlarını kurtarabilmek için nasıl birlikte çalışarak su geçirmez sallar inşa ettiklerini incelemeye başladıklarında, salların köşe ve üst kısımlarında karıncaların her birinin vücut ağırlıklarının yaklaşık 400 katında bir kuvvet ile birbirlerine tutunduklarını keşfettiler! Bu kuvvet 100 kg lık bir insan için, 40 ton yani 2 tır ya da 8 afrika fili ağırlığında bir kuvvet oluşması anlamına gelir.

Araştırmacılar karıncaların oluşturduğu bu salları dondurma yöntemini izleyerek, tekrar minyatür bir bilgisayarlı tomografi cihazı yardımıyla incelediler. Profesör David Hu, “Şimdi her tuğlanın nasıl bağlandığını görebiliyoruz. Bu bir deponun içine bakıp, iskele ve kirişleri görmeye benziyor,” dedi. Hu salın içinde birçok kiriş olduğunu gördü.

Yani karıncalar aralarında çok fazla bağlantı oluşturuyorlardı. Ortalama olarak her karınca yaklaşık 5 diğer karınca ile arasında bağlantılar kuruyordu. Peki bunu nasıl yapıyorlardı?
Karıncaların altı bacağı vardır, fakat pençelerini, yapışkan tabanlarını ve çenelerini kullanarak her biri yaklaşık 14 bağlantı oluşturur. Büyük karıncalarda bağlantıların sayısı 21’e çıkar. Taranan 440 karınca içinden yüzde 99 kadarının bacakları komşularına bağlanmış durumdaydı. Bu bağlantıların meydana getirdiği güç sayesinde güçlü akımlara rağmen sal parçalanmıyordu. Demek ki ne kadar çok kenetlenme noktası olursa, oluşan çekme gücü yani ağırlıklarının 400 katı kadar olan güç o kadar noktaya dağılarak vücudun dayanma gücünü arttırmış oluyordu.

Araştırmacılar daha küçük karıncaların, büyük karıncaların çevresindeki boşlukları doldurduklarını tespit ettiler. Bu sayede suyun içeri sızması önleniyor, salda zayıf nokta kalmaması sağlanıyor. Büyük veya küçük karıncalar paralel olmak yerine, daha çok dikey yerleşiyorlardı. Bu da salın koşullara göre genişleyip, daralarak uyum göstermesini sağlıyor. Bu da gösteriyor ki karıncalar aralarında birlik olarak çok büyük kuvvet ortaya çıkartıyorlar.

Ancak bilgisayarlı tomografi taramaları bir soruya cevap veremedi: Karıncalar nereye gideceklerini ve ne yapacaklarını nasıl biliyorlar? Bu işbirliği, araştırma ekibinin henüz açıklayamadığı bir sır.
Hu, bu konuda şöyle bir açıklama yapıyor: “Ateş karıncaları özelleşmiş mühendisler. Tuğla döşüyorlar ve tuğla olarak davranıyorlar.” Bunun nasıl gerçekleştiği daha iyi anlaşıldığında, insanlar ve makineler için yeni uygulamalar geliştirilebilir.

Allah canlılar arasında Kendi yarattığı fedakarlığı, işbirliğini, aklı ve zekayı görmemiz için bize bu örnekleri göstermektedir. Bu kadar küçük canlıların hatta yavrularının bile biraraya gelip nasıl sal inşa edebileceklerini bilmeleri, mümkün değildir. Ne kadar çok noktadan birbirlerine kenetlenirlerse o kadar yüksek kuvvet oluşabileceğinin bilgisi bu karıncalara ait değildir. Bu davranışı onlara ilham eden Allah’tır. Muhtemelen en alttaki karıncalar arasında hayatını kaybeden ya da sakatlananlar olabilecektir ama bu riski göze alabilmeleri, kendilerini feda edebilmeleri yine Allah’ın canlıları fedakarlık ve beraberlik üzerine yarattığının birer göstergesidir.
  
Allah bir ayette : ¨ Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır.. ¨ (Nahl Suresi, 66) buyurmaktadır

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Guguk Kuşu

Guguk kuşu
Guguk kuşunun, başka kuşların yuvalarına yumurtlayıp, yavrularını bu yuvalardaki ebeveynlere baktırdığını biliyor muydunuz?...

Dişi guguk, yumurtlama vakti geldiğinde adeta zamanla yarışır. Devamlı uyanık ve dikkatli olan kuş, yapraklar arasında gizlenerek, yuva yapan çiftleri gözler. Daha önceden iyi tanıdığı bir kuş türünün yuva yaptığını görünce ne zaman yumurtlaması gerektiğine karar verir. Artık, yavruya bakacak kuş belirlenmiştir.
Guguk, bakıcı kuşun yumurtlamaya başladığını görür görmez harekete geçer. Kuş yumurtladıktan sonra yuvadan ayrılır ayrılmaz, hiç vakit kaybetmeden yuvaya gider ve kendi yumurtasını bırakır. Ama burada çok akıllıca bir şey daha yaparak, yuvanın gerçek yumurtalarından birini aşağı atar. Bu, yuvanın sahibi olan kuşun şüphelenmesini engelleyecektir.
Dişi guguk kuşu, yumurtalarını başka bir kuşun yumurtalarının yanına bırakır. Bunun için seçtiği bir yuvayı uzun süre gözetler. Yuvanın sahibi uzaklaşınca, hemen yuvaya gizlice bir yumurta bırakır. Bu arada yuvadaki yumurtalardan birini de aşağı atarak, durumun fark edilmesini önler.
Anne guguk kuşu, yavrusunun güvenilir bir hayata atılması için şaşılacak kadar mükemmel bir strateji ve zamanlama yapmaktadır. Çünkü dişi guguk bir mevsimde 1 değil tam 20 tane yumurta yapar. Buna uygun olarak, çok sayıda bakıcı ebeveyn saptayıp, bunları gözetlemesi ve yumurtlama zamanlarını iyi ayarlaması gerekmektedir. Anne gugukların iki günde bir yumurtlamaları ve her yumurtanın yumurtalıkta beş günde oluşması dolayısıyla, kuşun kaybedecek bir dakikası yoktur.

12 günlük bir kuluçka devresi geçirip yumurtadan çıkan guguk yavrusu, 4 gün sonra gözlerini ilk kez açtığında, ona çok müşfik davranan -ama aslında kendisinin olmayan- ebeveynleri ile karşılaşır. Yumurtasından çıkar çıkmaz ilk işi de, ebeveynlerin olmadığı bir zamanda, yuvadaki diğer yumurtaları aşağı atmaktır. Bakıcı ebeveynler kendilerinin sandıkları yavruyu büyük bir özenle beslerler. Yavrunun yuvadan ayrılacağı 6. haftaya doğru karşımıza ufak iki kuşun (ebeveynin) doyurduğu koca bir kuşun, yani guguğun ilginç görüntüsü çıkar.
Yavru guguk kuşunun yumurtadan çıkar çıkmaz yaptığı ilk iş yuvadaki diğer yumurtaları sırtlayarak yuvadan aşağı atmaktır. Böylece yuvadaki bakıcı ebeveynler yalnızca kendisini besleyecektir.
Bakıcı kuş, 6 hafta geçmesine ve guguk kuşu yavrusu kendisinin birkaç misli büyüklüğe ulaşmasına rağmen annelik vazifesini özenle sürdürür.
Guguk kuşunun, yavrularını başka kuşların himayesine terk etmesi üzerinde düşünelim. Acaba anne guguk, yavrularına bakmaya üşendiğinden veya yuva yapmayı bir türlü beceremediğinden mi böyle bir yola başvurmuştur? Yoksa, daha önceleri yuva yapıp yavrusuna baktığı halde, bunun oldukça zahmetli bir iş olduğunu fark etmiş, ardından bu yöntemi mi keşfetmiştir? Sizce bir kuş kendi başına böyle bir plan yapabilir mi? Elbette ki bu varsayımların hiçbiri doğru değildir. Bu canlıya neler yapacağı ilham edilmektedir. Guguk kuşları da diğer bütün varlıklar gibi Allah'ın kendilerine emrettiklerini yapmaktadırlar.