Evimizin
her yerinde olan ama farkında bile olmadığımız ‘AKAR’lar..
Bu mikro canlılar yaşadığımız evin her yanında, yattığımız yatakta,
yerdeki halıda, soluduğumuz havada kısacası yaşamımızı geçirdiğimiz her
yerde bulunmaktadır. 5-50 mikron arası boyutlarında olan bu canlılar
bize görünmezler. Eğer görünselerdi, kuşkusuz büyük bir şaşkınlık
yaşardık. Bacakları ve kıskaçları ile bir örümceği andıran bu canlı,
yaşadığımız her santimetrekareyi kaplamış durumdadır.
Bu
canlılar ölü deri hücreleri ve kabukları ile beslenirler.
Bu nedenle insanların yaşadığı ortamlarda bulunur ve insan aktiviteleri
ile çevreye yayılır, hareket ederler. Beslenme malzemelerinin toplandığı
yerler ise genellikle yatak ve minderler, mobilyalar ve halılardır.
Bu canlılar, çevrenizde o kadar fazla sayıdadırlar ki, yattığınız
yatakta bile, ne kadar temiz olursa olsun, ortalama 10.000 tane akar
bulunmaktadır. Bu canlılar, ürettikleri proteine karşı alerjik
olmadığınız sürece size zarar vermezler; sizi ısırmaz, sokmaz, hastalık
bulaştırmazlar
Akarlar türlerine göre çeşitli yerlerde bulunabilirler.
Everest Dağı'nın 5000 metre yükseklikteki yamaçlarında yaşayabildikleri
gibi, Kuzey Pasifik Okyanusunun 5200 metre derinliklerinde de
yaşayabilmektedirler. Sırf Antarktika'da 50'den fazla karada yaşayan
akar türü bilinmektedir.
AKARLAR ÖNEMLİ BİRER TEMİZLEYİCİDİR
Akarların bulundukları ortamlarda ev tozu, kumaş iplikleri, insan
derisinin pulları, hayvan parçacıkları ve tüyleri, bakteriler, küf
sporları, yiyecek parçacıkları ve diğer organik ve sentetik materyaller
bulunmalıdır.
Bunları yiyerek beslenirler. İnsanlarla fazlasıyla içli dışlı
olmalarının nedeni budur. Bu açıdan bakıldığında bu küçük canlıların çok
büyük bir bölümünün dünyayı temizlemekte olduğunu anlarız. Bu canlılar,
besinlerini oluşturan pullar, salgılar, tozlar, mantar sporları, polen
taneleri ve bitki liflerinin yok edilmesini sağlarlar.
Akarlar çevremizde bunu sağlayabilecek kadar çok sayıda mıdırlar?
Sayıları gerçekten de çok fazladır.
Ev tozunun 1 çay kaşığına (1 gr)
düşen akar nüfusu 1000 kadardır. Böylesine fazla miktardaki akarın
sürekli faaliyet halinde olduğunu düşündüğümüzde çevremizde çok detaylı
bir temizlik yaptıklarını anlarız. Eğer akarlar olmasaydı, bu mikro
atıklar her geçen an daha da fazlalaşacak ve dünya yaşanamaz bir yer
olacaktı.
Allah'ın her yaratmasında derin anlamlar ve amaçlar vardır.. Görünmez
canavar diye adlandırdıklarımızın veya mikrop ve virüslerin dahi
yaradılış gayeleri ve faydaları vardır.
Üstelik mikroskobik boyuttaki küçüklükte de mühendisliğin müthiş
örneklerini ve kusursuz çalışan düzenleri izleyebilmekteyiz..
”Dediler
ki: “Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.
Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.” Bakara Suresi, 32
28 Haziran 2014 Cumartesi
Deniz Anaları Nükleer Santral Eylemleri Yapıyor, Santral Kapatıyor
İnsan
ne kadar gelişmiş teknolojiye sahip olursa olsun, doğanın dengesi,
doğada her an süren yaratım ve ayar karşısında güçsüz ve aciz kalıyor.
Dünyanın birkaç farklı yerinde son zamanlarda meydana gelen deniz
analarının nükleer santrallerin kapanmasına neden olan “eylemleri” buna
örnektir. Bildiğimiz gibi, nükleer santraller en gelişmiş teknoloji ve
savunma sistemleriyle donatılır. Ne var ki, her seferde en gelişmiş
teknolojinin bile bizi mükemmel kılmadığını gösteren işaretlerle
karşılaşmaktayız...
Denizanaları, İsveç’te bulunan dünyanın en büyük kaynar sulu nükleer reaktörünün kapanmasına neden oldu. İsveçli mühendisleri şaşkına çeviren olayda, deniz anaları nükleer santralin soğutma suyu taşıyan borularına sızarak teknik arızaya neden oldu. İsveç’in Baltık Denizi’ne bakan Oskarshamn kentindeki nükleer santral, denizanaları tarafından kapatıldı. New York Times’ın haberine göre, ay denizanalarından (Aurelia aurita) oluşan bir sürü, nükleer santralin rektörüne giden soğutma suyu borularına girdi.
Reaktörün çalışmasını durduran deniz analarının reaktörün içine girmesini filtreler önledi. Dünya geneline yayılmış olan Aurelia aurita denizanaları, şemsiye biçiminde bir vücuda sahip. İnsanlara zararsız olan deniz analarının nükleer santralin çalışmasını durdurması çevrecileri sevindirecek bir gelişme olurken, Times’a konuşan İsveçli yetkililer, deniz analarını nasıl engelleyeceklerini tam olarak bilmediklerini ifade etti.
Denizanaları, geçmişte de benzer ‘eylemlerde’ bulundu. Aralık 1999’da, Filipinlerdeki bir kömürle çalışan reaktörün soğuk su borularına giren denizanaları, uzun bir süre elektrik kesintisine neden olmuştu. Oskarshamn nükleer santrali benzer bir durumu 2005 yılında yaşamıştı.
Japonya’nın Hamaoka santrali ise 2006 yılında soğutma mekanizmasını tıkadığı için geçici olarak kapatılmıştı. Discovery News’in haberine göre, İsrail ve ABD’nin Florida eyaletindeki santraller de deniz anası tehdidiyle karşı karşıya. Deniz yataklarındaki madencilik faaliyetlerini de tehdit eden denizanalarının okyanuslardaki sayısı, küresel ısınmanın etkisiyle ciddi şekilde artmış durumda.
Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır. Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkar ediyorlar. Rum Suresi, 8
Denizanaları, İsveç’te bulunan dünyanın en büyük kaynar sulu nükleer reaktörünün kapanmasına neden oldu. İsveçli mühendisleri şaşkına çeviren olayda, deniz anaları nükleer santralin soğutma suyu taşıyan borularına sızarak teknik arızaya neden oldu. İsveç’in Baltık Denizi’ne bakan Oskarshamn kentindeki nükleer santral, denizanaları tarafından kapatıldı. New York Times’ın haberine göre, ay denizanalarından (Aurelia aurita) oluşan bir sürü, nükleer santralin rektörüne giden soğutma suyu borularına girdi.
Reaktörün çalışmasını durduran deniz analarının reaktörün içine girmesini filtreler önledi. Dünya geneline yayılmış olan Aurelia aurita denizanaları, şemsiye biçiminde bir vücuda sahip. İnsanlara zararsız olan deniz analarının nükleer santralin çalışmasını durdurması çevrecileri sevindirecek bir gelişme olurken, Times’a konuşan İsveçli yetkililer, deniz analarını nasıl engelleyeceklerini tam olarak bilmediklerini ifade etti.
Denizanaları, geçmişte de benzer ‘eylemlerde’ bulundu. Aralık 1999’da, Filipinlerdeki bir kömürle çalışan reaktörün soğuk su borularına giren denizanaları, uzun bir süre elektrik kesintisine neden olmuştu. Oskarshamn nükleer santrali benzer bir durumu 2005 yılında yaşamıştı.
Japonya’nın Hamaoka santrali ise 2006 yılında soğutma mekanizmasını tıkadığı için geçici olarak kapatılmıştı. Discovery News’in haberine göre, İsrail ve ABD’nin Florida eyaletindeki santraller de deniz anası tehdidiyle karşı karşıya. Deniz yataklarındaki madencilik faaliyetlerini de tehdit eden denizanalarının okyanuslardaki sayısı, küresel ısınmanın etkisiyle ciddi şekilde artmış durumda.
Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır. Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkar ediyorlar. Rum Suresi, 8
20 Haziran 2014 Cuma
Yokluktan Varlığa: Big Bang
Çevrenizde gördüğünüz her şeyin, kendi bedeniniz, içinde
yaşadığınız ev, anneniz, babanız, ağaçlar, kuşlar, toprak,
meyveler, bitkiler, kısacası bütün canlıların ve aklınıza
gelebilecek bütün maddelerin "Büyük Patlama"
ile var olan atomların bir araya gelmesiyle hayat bulduklarını
biliyor muydunuz? Bu patlamanın ardından evrendeki kusursuz
düzenin oluştuğundan haberdar mıydınız? Peki nedir bu
"Büyük Patlama"?
Son yüzyılda gelişmiş teknoloji ile gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar, evrenin bir başlangıcı olduğunu kesin olarak ortaya koymuştur. Bilim adamları yaptıkları incelemeler sonucunda evrenin sürekli olarak "genişlediğini" tespit etmişlerdir. Ve evren genişlediğine göre, zaman içinde geriye doğru gidildiğinde evrenin tek bir noktadan genişlemeye başladığı sonucuna ulaşmışlardır. İşte bugün bilimin ulaştığı gerçek, evrenin bu tek noktanın patlamasıyla yoktan var olduğudur. Bu patlamaya "Big Bang" yani "Büyük Patlama" adı verilmiştir.
Bugün bilim çevreleri tarafından evrenin var oluş şekli olarak kabul gören Büyük Patlama'nın ardından, son derece kusursuz bir düzenin oluşması ise aslında hiç de sıradan karşılanabilecek bir durum değildir. Düşünün ki, yeryüzünde binlerce çeşit patlama oluşmakta ama hiçbirinde ortaya bir düzen çıkmamaktadır. Hepsi olanı bozmaya, parçalamaya, yok etmeye yönelik olarak gerçekleşir.
Örneğin; atom ve hidrojen bombalarının patlaması, giruzu patlamaları, volkanik patlamalar, doğalgaz patlaması, güneşte meydana gelen patlamalar; kısacası ne tür patlama incelenirse incelensin, etkilerinin hep yıkıcı oldukları görülecektir. Hiçbir zaman bir patlamanın neticesinde görünüm olarak yapıcı ve olumlu bir sonuç çıkmaz. Ama günümüz teknolojisi ile ortaya konmuş olan bilimsel sonuçlara göre Büyük Patlama yokluktan varlığa, hem de çok düzenli ve ahenkli bir varlığa geçişe sebep olmuştur.
Şimdi de şöyle bir örnek üzerinde düşünelim; yerin altında bir dinamit patlıyor ve bu patlamanın ardından da odalarıyla, pencereleriyle, kapılarıyla, mobilyalarıyla dünyanın en görkemli sarayı meydana geliyor. Buna "tesadüf sonucu oluştu" demek mantıklı bir yaklaşım olur mu? Böyle bir şey kendiliğinden oluşabilir mi? Elbette ki hayır!
Büyük Patlama'nın ardından oluşan kainat ise elbette dünya üzerindeki bir sarayla karşılaştırma dahi yapılamayacak kadar ihtişamlı, ince ince planlanmış, görkemli bir sistemdir. Bu durumda evrenin kendi kendine oluştuğunu iddia etmek son derece anlamsız olacaktır. Evren yokken birdenbire ortaya çıkmıştır. Bu da bize maddeyi yoktan var eden, onun her anını kontrolü altında bulunduran sonsuz bilgi ve güç sahibi bir Yaratıcı'nın varlığını gösterir. O Yaratıcı üstün güç sahibi olan Allah'tır.
Son yüzyılda gelişmiş teknoloji ile gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar, evrenin bir başlangıcı olduğunu kesin olarak ortaya koymuştur. Bilim adamları yaptıkları incelemeler sonucunda evrenin sürekli olarak "genişlediğini" tespit etmişlerdir. Ve evren genişlediğine göre, zaman içinde geriye doğru gidildiğinde evrenin tek bir noktadan genişlemeye başladığı sonucuna ulaşmışlardır. İşte bugün bilimin ulaştığı gerçek, evrenin bu tek noktanın patlamasıyla yoktan var olduğudur. Bu patlamaya "Big Bang" yani "Büyük Patlama" adı verilmiştir.
Bugün bilim çevreleri tarafından evrenin var oluş şekli olarak kabul gören Büyük Patlama'nın ardından, son derece kusursuz bir düzenin oluşması ise aslında hiç de sıradan karşılanabilecek bir durum değildir. Düşünün ki, yeryüzünde binlerce çeşit patlama oluşmakta ama hiçbirinde ortaya bir düzen çıkmamaktadır. Hepsi olanı bozmaya, parçalamaya, yok etmeye yönelik olarak gerçekleşir.
Örneğin; atom ve hidrojen bombalarının patlaması, giruzu patlamaları, volkanik patlamalar, doğalgaz patlaması, güneşte meydana gelen patlamalar; kısacası ne tür patlama incelenirse incelensin, etkilerinin hep yıkıcı oldukları görülecektir. Hiçbir zaman bir patlamanın neticesinde görünüm olarak yapıcı ve olumlu bir sonuç çıkmaz. Ama günümüz teknolojisi ile ortaya konmuş olan bilimsel sonuçlara göre Büyük Patlama yokluktan varlığa, hem de çok düzenli ve ahenkli bir varlığa geçişe sebep olmuştur.
Şimdi de şöyle bir örnek üzerinde düşünelim; yerin altında bir dinamit patlıyor ve bu patlamanın ardından da odalarıyla, pencereleriyle, kapılarıyla, mobilyalarıyla dünyanın en görkemli sarayı meydana geliyor. Buna "tesadüf sonucu oluştu" demek mantıklı bir yaklaşım olur mu? Böyle bir şey kendiliğinden oluşabilir mi? Elbette ki hayır!
Büyük Patlama'nın ardından oluşan kainat ise elbette dünya üzerindeki bir sarayla karşılaştırma dahi yapılamayacak kadar ihtişamlı, ince ince planlanmış, görkemli bir sistemdir. Bu durumda evrenin kendi kendine oluştuğunu iddia etmek son derece anlamsız olacaktır. Evren yokken birdenbire ortaya çıkmıştır. Bu da bize maddeyi yoktan var eden, onun her anını kontrolü altında bulunduran sonsuz bilgi ve güç sahibi bir Yaratıcı'nın varlığını gösterir. O Yaratıcı üstün güç sahibi olan Allah'tır.
Ağustos Böceği
Ağustos böceklerinin yakınına minik mikrofonlar yerleştirilerek
158 desibellik bir ses çıkardıkları tespit edilmiştir. Bu,
bir el bombasının patlamasıyla aynı değerdedir. Eğer böceğin
işitme organı karnının uzağında bir kapsülün içinde korunmuş
konumda olmasaydı, böcek bu yüksek sesten dolayı sağır olurdu.
Ağustos böceklerinin bedenindeki tasarımın birkaç detayı dahi tesadüfen oluşamayacak kadar mükemmeldir. Bu da bize ağustos böceklerinin tıpkı tüm diğer canlılar gibi üstün güç sahibi Allah tarafından yaratıldıklarını açıkça ispatlar.
Ağustos böceklerinin bedenindeki tasarımın birkaç detayı dahi tesadüfen oluşamayacak kadar mükemmeldir. Bu da bize ağustos böceklerinin tıpkı tüm diğer canlılar gibi üstün güç sahibi Allah tarafından yaratıldıklarını açıkça ispatlar.
8 Haziran 2014 Pazar
Doğadaki Simetri
Aynada yüzünüze bir bakın, kusursuz bir
simetrinin olduğunu göreceksiniz. Elinize bir dergi alın ve sayfalarını
çevirin. Çevirdiğiniz sayfalarda karşınıza çıkan insanlar, dışarıya
baktığınızda gördünüz kuşlar, çiçekler, kelebekler de aynı simetriye
sahiptir.
Simetri evrendeki uyumu sağlayan konulardan biridir. Bütün canlılar simetrik bir yapıya sahiptirler.
Deniz canlılarına bakın, aynı simetriyi görürsünüz. Balıklar, yengeçler, karidesler, deniz kabukluları… Elinize yandaki resimlere benzer bir çift deniz kabuğu alın ve simetrik olacak şekilde bu kabukları karşı karşıya koyun. Çizgilerin dizilişlerinde, büyükten küçüğe doğru sıralanışlarında yine kusursuz bir düzen ve simetri ile karşılaşacaksınız. Doğadaki hangi canlı incelenirse incelensin her seferinde olağanüstü bir düzenlilik, kusursuz bir simetri ve benzersiz bir renk çeşitliliği görülecektir.
Evrendeki herşeyin kendi kendine gelişen tesadüfler neticesinde ortaya çıktığını iddia eden evrim teorisi savunucuları, doğada sergilenen bu renk çeşitliliği, simetri ve düzen karşısında bir açıklama getirememektedir. Böylesine kusursuz bir düzenin kendiliğinden, kör tesadüfler, bilinçsiz olaylar ile açıklanamayacağı açıktır. Evrimcilerin öne sürdükleri hiçbir iddia ile, doğadaki canlıların renklerinin, desenlerinin, simetrinin oluşumunu açıklamaları mümkün değildir. Bu akıl sahibi her insanın hemen göreceği çok açık bir gerçektir. Öyle ki, teorinin kurucusu olmasına rağmen Charles Darwin de bu gerçeği itiraf etmek zorunda kalmıştır:
"Parlak renklilik, erkek balıkların kuluçkaya yatması, parlak dişi kelebekler, bu güzelliğin doğal seleksiyonun kontrolü altında gerçekleştiğini düşünemiyorum."
Elbette ki çevremizde gördüğümüz sayısız güzelliğin, rengarenk kelebeklerin, güllerin, menekşelerin, çileklerin, kirazların, gözalıca renkleriyle papağanların, tavuskuşlarının, leoparların, kısacası tüm ihtişamı ile yeryüzünün tesadüflerle oluştuğunu akıl ve mantık sahibi hiçbir insan iddia edemez. Canlılar bu özelliklere sahip olarak Allah tarafından yaratılmışlardır. Allah'ın ilmi her yeri kuşatmıştır. O'ndan başka ilah yoktur.
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)A,
Simetri evrendeki uyumu sağlayan konulardan biridir. Bütün canlılar simetrik bir yapıya sahiptirler.
Deniz canlılarına bakın, aynı simetriyi görürsünüz. Balıklar, yengeçler, karidesler, deniz kabukluları… Elinize yandaki resimlere benzer bir çift deniz kabuğu alın ve simetrik olacak şekilde bu kabukları karşı karşıya koyun. Çizgilerin dizilişlerinde, büyükten küçüğe doğru sıralanışlarında yine kusursuz bir düzen ve simetri ile karşılaşacaksınız. Doğadaki hangi canlı incelenirse incelensin her seferinde olağanüstü bir düzenlilik, kusursuz bir simetri ve benzersiz bir renk çeşitliliği görülecektir.
Evrendeki herşeyin kendi kendine gelişen tesadüfler neticesinde ortaya çıktığını iddia eden evrim teorisi savunucuları, doğada sergilenen bu renk çeşitliliği, simetri ve düzen karşısında bir açıklama getirememektedir. Böylesine kusursuz bir düzenin kendiliğinden, kör tesadüfler, bilinçsiz olaylar ile açıklanamayacağı açıktır. Evrimcilerin öne sürdükleri hiçbir iddia ile, doğadaki canlıların renklerinin, desenlerinin, simetrinin oluşumunu açıklamaları mümkün değildir. Bu akıl sahibi her insanın hemen göreceği çok açık bir gerçektir. Öyle ki, teorinin kurucusu olmasına rağmen Charles Darwin de bu gerçeği itiraf etmek zorunda kalmıştır:
"Parlak renklilik, erkek balıkların kuluçkaya yatması, parlak dişi kelebekler, bu güzelliğin doğal seleksiyonun kontrolü altında gerçekleştiğini düşünemiyorum."
Elbette ki çevremizde gördüğümüz sayısız güzelliğin, rengarenk kelebeklerin, güllerin, menekşelerin, çileklerin, kirazların, gözalıca renkleriyle papağanların, tavuskuşlarının, leoparların, kısacası tüm ihtişamı ile yeryüzünün tesadüflerle oluştuğunu akıl ve mantık sahibi hiçbir insan iddia edemez. Canlılar bu özelliklere sahip olarak Allah tarafından yaratılmışlardır. Allah'ın ilmi her yeri kuşatmıştır. O'ndan başka ilah yoktur.
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)A,
4 Haziran 2014 Çarşamba
Zıpkın Atan Deniz Salyangozu
Bir tür deniz salyangozu olan conus striatus ise,
zıpkın atarak avlanır. Salyangoz, emme borusundan 1,5 mm’lik minik
zıpkınını fırlatarak avı olan palyaço balığını vurur. Balığın sinir
sistemi felç olarak hareketsiz kalır, bu esnada salyangoz balığı yutar.
Birçok çeşidi bulunan deniz salyangozlarının, oklu deniz salyangozu gibi 15 cm uzunluğunda büyük türleri de vardır. Bu tür bir salyangoz, vücudunda her an kullanılmaya hazır 50 kadar zıpkını tutar. Bu zehirli zıpkınları vücudunun dışında zehir keseciği denilen odada bulundurur ve fırlattığı her zıpkının yerine yenisi üretilir.
Kuşkusuz böylesine detaylı olarak işleyen avlanma yöntemlerini, bu
yöntemleri kullanmalarını sağlayan vücut özelliklerini, fırlattıkları
maddenin karşı tarafta meydana getireceği etkiyi okyanusun
derinliklerinde yaşayan deniz güllerine ve deniz salyangozlarına ilham
eden, onları ve evrendeki her şeyi yaratan Allah’tır.
Okyanuslar Allah’ın sonsuz yaratma gücünün sergilendiği örneklerden biridir. Yüce Allah’ın her yeri ilmi ile kuşattığı bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:
“Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır.” (Enam Suresi, 59)
Birçok çeşidi bulunan deniz salyangozlarının, oklu deniz salyangozu gibi 15 cm uzunluğunda büyük türleri de vardır. Bu tür bir salyangoz, vücudunda her an kullanılmaya hazır 50 kadar zıpkını tutar. Bu zehirli zıpkınları vücudunun dışında zehir keseciği denilen odada bulundurur ve fırlattığı her zıpkının yerine yenisi üretilir.
Okyanuslar Allah’ın sonsuz yaratma gücünün sergilendiği örneklerden biridir. Yüce Allah’ın her yeri ilmi ile kuşattığı bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:
“Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır.” (Enam Suresi, 59)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)