A9 TV Canlı Yayın

31 Ocak 2012 Salı

Şeytanın Oyalaması: Boş Vakit

Boş vakit geçirmeyi güzel görmek, şeytanın insanlara verdiği bir telkindir. Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda bazı insanlar için boş vakit geçirmek ya da yaygın olarak kullanılan ifadeyle “zaman öldürmek” normal karşılanır. Fakat müminler, 

Yüce Allah’ın kendilerine lütfettiği zamanın her anını Allah’a yakınlıklarını› artırarak, daha derin düşünerek ve İslam yolunda fikri bir mücadele yürüterek geçirirler. 

Samimi olarak Allah’a inanan bir kişi, şeytanın dünya hayatında insanlara süslü gösterdiği boş uğraşlardan kendini tamamen uzak tutmalıdır. İnsan ancak bu şekilde berrak bir zihinle gereği gibi derin düşünebilir. Kuran'da müminlerin boş işlerden yüz çevirdikleri şöyle bildirilmiştir: 

"Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir." (Müminun Suresi, 3) 

Bu ayette de işaret edildiği üzere dünyada verilen zaman insanlar için çok değerlidir. İnsan yaşadığı her an Allah'ın rızasının en çoğunu aramalıdır. Şöyle bir düşünün, ya bir insan vaktini boş ve kendisine fayda sağlamayacak konularla geçiriyorsa ve düşündüğü birçok şey o kişinin ahireti için faydalı ve yararlı değilse? Mümin her an böyle bir ihtimalin şuurunda olup, şeytanın ona hoş ve kolay gösterdiği “boş ve gereksiz” düşüncelerden ve davranışlardan tamamen uzaklaşmalıdır. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde bu konuda şöyle buyurmuştur: 

Abbas (ra)'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav) bu konuyla ilgili şöyle buyurmuştur: "Sağlık ve boş vakit, insanlardan pek çoğunun bunlardan faydalanmak hususunda aldandıkları iki büyük nimettir." (Buharî, Rikâk 1) 

Vaktini boşa geçiren bir insan gereği gibi ölümü, cenneti, cehennemi derin düşünemez. Halbuki mümin, herkes gibi kendisinin de süratle ölüme doğru gittiğini, dünyadaki her şeyin imtihanın bir gereği olarak yaratıldığını Allah'ın izniyle kesinlikle aklından çıkarmaz. Sonsuz rahmet sahibi Allah'ın gün içinde kendisine gösterdiği acizliklerini düşünüp kendisini Allah'a yaklaştıracak konulara yönelir. 

Kuran'ın, “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına çaba göstermiyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75) ayetinde bildirdiği gibi, müminler hayatlarını, Allah'ın razı olacağı şekilde bir ahlak sergileyerek, derin düşünerek, İslam ahlakını tebliğ ederek geçirmelidirler. Bu ahlaka sahip olmayan kişilerin gün içinde düşündükleri, dikkat verdikleri dünyevi birçok konu onlara hiçbir yarar sağlamayacaktır. Aksine hesabını veremeyecekleri bu boş vakit onları ahirette kayba sürükleyebilir. Önemli olan müminin bu gerçeğin bilincinde olması ve tek bir anını bile boşa geçirmemesidir. Kuran'da bu yönde samimi çaba gösteren müminler şöyle müjdelenmişlerdir: 

“İman edenler ve salih amellerde bulunanlar -ki Biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır.” (Araf Suresi, 42) 

Sakın Unutmayın!... 


  • Boş işlerin ahirette bir yararı olmayacaktır... Ahiret gününde, insanların dünya hayatında uzun uzun boş konuşmalara ve tartışmalara daldıkları konuların, hakkında saatlerce vakit harcadıkları lüzumsuz işlerin kimseye hiçbir yararı olmayacaktır. O gün, Allah'ın izniyle, zengin-fakir, genç-yaşlı herkes Allah'ın karşısına ayette bildirildiği üzere “…'teker teker, yapayalnız ve yalın…”(Enam Suresi, 94) çıkacak ve dünyada işlediği amellerine göre ya cennetle müjdelenecek ya da cehennem azabına çarptırılacaktır. Bu gerçek bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:

    “Artık kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır.”(Müminun Suresi, 102-103)
  • Rabbimiz'in dünya hayatında verdiği süre çok kıymetlidir... Bazı kimselerin Kuran ahlakını yaşama konusunda en çok yanıldığı noktalardan biri, hayatlarını “ibadet zamanları” ve “diğer zamanlar” olarak iki bölüme ayırmalarıdır. Söz konusu kişiler, büyük bir yanlışlık olarak, bu dünyanın geçici olduğunu ve ahiret hayatının varlığını, yalnızca belirli ibadet zamanlarında hatırlarlar. Bu belirli zamanların dışında ise, dünya işlerinin sözde karmaşasına kapılarak sahip oldukları “zaman”ı ahiret açısından önemli olmayan faydasız işler ve düşüncelerle geçirebilmektedirler. Oysa, uykuda geçirilen saatler çıkarıldığında, Yüce Allah kullarına her gün yaklaşık olarak 16-17 saatlik büyük bir zaman dilimini, O'nun rızasını kazanabilmeleri için ihsan etmektedir.
  • Boş düşünce ve davranışlardan yüz çevirmek, Allah'ın izniyle çok kolaydır... Şeytan boş düşünce ve davranışlardan titizlikle sakınmayı zor ve çok uzun zaman alacak bir süreç gibi göstermeye çalışabilir. Ancak bu üstün ahlak özelliği, samimi bir dua ve kararla, Allah'ın dilemesiyle, hemen kavuşulabilecek bir mümin vasfıdır. Yapılması gereken tek şey, “Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah'a sığın…” (Fussilet Suresi, 36) ayetinde bildirildiği üzere, şeytanın telkinlerinden Yüce Allah'a sığınmak ve her anı O'nun hoşnutluğunu kazanacak şekilde geçirmektir.
  • Keskin Gece Görüşüne Sahip Kedi Gözleri

  • Kediler, dünyayı nasıl algılar?
  • Dünyayı görme, algılama biçimleri niçin insanlardan farklıdır?

    Kedilerin gözlerindeki yaratılış özellikleri, Yüce Allah’ın yaratmasındaki mükemmelliği ortaya koyan delillerden biridir. Rabbimiz kedilerin gözlerini, bu canlıların ihtiyacına uygun kontrol ve koordinasyon özelliklerine sahip olarak benzersiz bir uyum içinde yaratmıştır. Bir ayette Allah’ın yaratışındaki kusursuzluğa şöyle dikkat çekilmiştir:

    “O Allah ki, yaratandır, (en güzel biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” (Haşr Suresi, 24)

    Kedilerin Gece Görüşleri Çok Kuvvetlidir

    Kediler yeşil, mavi ve kırmızı renkleri kolaylıkla ayırt edebilirler. Fakat gözlerinin asıl üstün özelliği gece görüşüne uygun olarak yaratılmış olmasıdır. Kedilerin göz kapakları geceleri iyice açılır. Böylece ışığın azaldığı ortamlarda gözün renkli tabakası iris, gözbebeğini genişleterek (gözün yaklaşık olarak %90’ınından fazlasını kaplar) daha fazla ışıktan yararlanmasını sağlar. Işığın çok olduğu ortamlarda ise retinanın korunması için bu sistem tam tersi biçimde çalışır, pupilla daralır ve ince bir çizgi haline dönüşür.

    Kedilerin gözlerinde insanlarda bulunmayan bir tabaka vardır. Retinanın hemen arkasında bulunan bu tabaka ışığı yansıtır. Katmana düşen ışık geri yansıtıldığından retinadan iki kere ışık geçmiş olur. Böylece kediler çok az ışıkta, insan gözünün göremeyeceği çok karanlık ortamlarda bile gayet iyi görürler. Karanlıkta ışık tutulduğunda kedilerin gözlerinin parlamasının nedeni de bu katmandır. Katman, ışığı yansıtan tapetum lucidum kristallerinden oluşmuştur. Bu kristaller sayesinde, gözün arka kısmına düşen ışık yeniden retinaya yansıtılır. Retinaya geri yansıtılan ışığın bir kısmı mercekten geri döner ve gözlerin gece parlamasına neden olur. Bu yapı sayesinde, karanlıkta gözün alabildiği ışık miktarı arttırılmış, daha doğrusu mevcut ışıktan daha fazla yararlanılmış olur. Bu nedenle de, kediler karanlıkta daha iyi bir görüşe sahip olur. Bu bir biyolüminesans olayı değildir, çünkü ışık hayvanın kendisi tarafından oluşturulmaz, sadece ışığın geri yansımasının bir sonucudur.

    Kedilerin karanlıkta iyi görmelerinin bir başka sebebi de retinalarında koni hücrelerinden çok çubuk hücrelerinin bulunmasıdır. Bilindiği gibi çubuk hücreler yalnızca ışığa karşı duyarlıdır. Yani nesnelerden gelen ışığa göre ancak siyah-beyaz bir görüntü oluştururlar. Fakat az ışıkta bile görev yapabilecek kadar duyarlıdırlar.

    Allah’ın kediler için yarattığı bu özel göz sistemleri sayesinde tüm kedigiller geceleri rahatlıkla avlanabilirler. Görüldüğü gibi Allah her canlı için yaşadığı koşullara ve beslenme ihtiyaçlarına göre en uygun göz çeşidini yaratmıştır. Kedilerin gözleri de kendi ihtiyaçlarına yönelik olarak yaratılmış farklı yapı ve özelliklere sahiptir. Bu Allah’ın yaratma sanatının eşsiz örneklerinden biridir. Rabbimiz’in örneksiz yaratma ilmi bir ayette şöyle haber verilmiştir:

    “Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “Ol” der, o da hemen oluverir.(Bakara Suresi, 117)

    Kedilerin Görüş Açıları Çok Geniştir

    Kedilerin karanlıkta mükemmel görme yeteneğine ilaveten görüş açıları insanlarınkinden çok daha geniştir. İnsanların görüş mesafesi 160 dereceyle sınırlanırken, kediler 187 dereceye kadar oldukça net görürler. Bu özellikleri ile tehlikeleri kolaylıkla fark edebilirler. Gözün bu özelliği Allah’ın sanatının, yarattığı canlılar üzerinde farklı şekillerde tecelli etmesinin bir başka örneğidir. Kuran’da da bildirildiği gibi bu yaratılış özellikleri müminler için bir ibret (ders) kaynağıdır:

    “Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır...” (Nahl Suresi, 66)

    Kedilerin Göz Yapıları İnsanlardan Farklıdır

    Kedilerin gözlerinde, göz kırpma zarı denilen üçüncü bir göz kapağı vardır. Bu zar şeffaftır ve gözün bir yanından diğer yanına doğru hareket eder. Böylelikle kediler gözlerini tamamiyle kapamadan kırpabilirler. Bu üçüncü göz kapağı kedinin avlanma sırasında gözüne zarar gelmesini engeller. Ayrıca toz vs gibi materyallerin gözden uzaklaşmasını ve gözün nemli kalmasını sağlar. Çünkü kediler insanlar gibi sürekli olarak gözlerini kırpmazlar. Eğer kediler insanlar gibi gözlerinin nemlenmesi için sürekli olarak kırpsalardı bu avlanma sırasında onlara müthiş bir güçlük oluştururdu. Gözlerini kırpmamak Allah’ın bu canlılar için yaratttığı mükemmel bir avantajdır.

    Kedi Gözleri Hareketlere Karşı Duyarlıdır

    Kediler yakın mesafeyi insanlar kadar net göremez ve yakınlarındaki objelere odaklanamazlar. Fakat Rabbimiz bu canlılara çok güçlü algı mekanizmasına sahip bıyıklar bahşetmiştir. Kediler koku duyuları ve bıyıklar vesilesiyle yakın mesafeyi çok net algılayabilirler. Bu güzel canlılar yakını görememelerine rağmen 2-6 metre arasında uzaklığı çok net olarak algılayabilirler. Bu mesafe de iyi bir avcı olmaları için yeterlididr.

    Kedi gözlerinin bir diğer özelliği harekete duyarlı, panoramik ve uzak görüşe uygun olarak yaratılmış olmasıdır. Kedinin gözü ve beyni, her hareketi ve hareket halindeki her şeyi kare kare ayrıştırır. Beyni de aynı anda bizimkinden çok daha fazla imge algılayabilir. Örneğin bizim televizyon ekranında algılayamadığımız elektronik işaretleri kediler rahatlıkla görebilirler. Bu, Yüce Allah’ın tüm kedigillere bahşettiği özel bir yetenektir. Çünkü kedigillerin avlarını yakalamasının temel koşulu hareket halindeki nesneleri rahatlıkla seçebilme ilkesine dayanır.

    Yüce Allah’ın Kedilerin Gözlerinde Yarattığı Detay ve Çeşitlilik Kusursuzdur

    Kedi gözleri diğer tüm canlıların gözleri gibi üstün özelliklere sahip olarak yaratılmıştır. Gözün yapısı ve özellikleri tek tek incelendiğinde değişik ve farklı fonksiyonlara sahip bu gözlerin Allah’ın çeşitlilik sanatının en güzel örneklerinden biri olduğu görülür. Bu çeşitliliğin mutasyon veya doğal seleksiyon gibi iddialarla açıklanması ise mümkün değildir. Yüce Allah bu canlılara yaşadığı koşullara ve beslenme ihtiyaçlarına göre en uygun göz çeşidini bahşetmiştir.

    Bu canlıların gözlerinde yaratılmış olan muhteşem sistemle ilgili bilgi sahibi olmak, insanın kendisini yaratan Allah’ın gücünü ve ilmini görüp O’nu gereği gibi takdir edebilmesi için bir vesiledir. Bu gerçeği gördükten sonra insana düşen tüm evrenin Yaratıcısı olan Yüce Allah’a şükretmek ve O’nu hoşnut edecek davranışlarda bulunmaktır. Rabbimiz bir ayetinde ayetlerinden yüz çevirenleri “zalim” olarak nitelendirmektedir:

    “Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle hatırlatıldığı zaman, sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri)ni unutandan daha zalim kimdir?…” (Kehf Suresi, 57) 
  • Kuran Ahlakında Mümin Kadın Karakteri

    Kuran’a göre kadının ve erkeğin karakteri, toplumun değer yargılarına ya da süregelen gelenek ve göreneklere göre değil, Allah’ın bildirdiği “ideal Müslüman ahlakına” göre şekillenmektedir. Bu ahlakı yaşayan Müslüman kadın son derece güçlü ve sağlam bir kişiliğe sahiptir. Ve bu kişiliği toplum nezdinde bir üstünlük elde edebilmek için değil, sadece Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanabilmek için yaşar.

    Bir insanın kişiliğini güzelleştirip üstün hale getiren, karakterini sağlamlaştıran, ahlakını güzelleştiren, tavırlarını etkileyici kılan o kişinin fiziksel özellikleri değil, imanı, Allah korkusu ve takvasıdır. Bu, Allah’ın Kuran ile bildirdiği önemli bir sırdır.

    Kuran ahlakı, insanlara olabilecek en güçlü, en sağlam ve en güzel kişiliği kazandırır. Allah’ın, “... Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz...”(Mü-minun Suresi, 71) ayetiyle bildirdiği gibi, Kuran ahlakını yaşamak insanlara ‘şan ve şeref’ kazandırmaktadır. Dolayısıyla bu ahlakı yaşayan bir kadın, saygı duyulacak, onurlu ve vakarlı bir karaktere sahip olur. İşte mümin bir kadın da, -eğer Kuran ahlakına göre yaşamıyorlarsa- yaşadığı toplumdan, ailesinden ya da arkadaş çevresinden aldığı telkinler her ne olursa olsun, karakterini Allah’ın beğendiği ve hoşnut olacağı ahlakı ölçü alarak, Kuran ahlakına göre belirler. Kuran ahlakından uzak yaşayan toplumlarda kadın ya da erkek karakterinde görülen tüm zaaflardan, zayıflıklardan, saplantılardan ve tavır bozukluklarından kurtularak, bunların yerine güzel ahlakın getirdiği güçlü bir karakter geliştirirler. Şimdi Müslüman kadının bu örnek karakterini başlıklar halinde inceleyelim.

    Müslüman Kadın Allah’a Teslim Olmuştur 

  • Allah’a samimi bir kalple iman etmiş ve derin bir Allah korkusuyla boyun eğmiştir. Allah’tan başka bir İlah olmadığını, O’nun tüm varlıkların tek hakimi ve herşeyin üstünde, sonsuz güç sahibi olduğunu kavramıştır.
  • Yalnızca Allah’tan korkar ve yalnızca O’nun rızasını hedefler.
  • Yalnızca Allah’tan yardım ister. Hiçbir zaman için insanlara yönelik bir beklenti içerisinde olmaz. Kendisine, her ne zorlukla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, “... Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir” (Şuara Suresi, 62) diyerek Allah’a tevekkül eden peygamberlerin üstün ahlakını örnek alır.

    Müslüman Kadının Tek Hedefi Allah’ın Rızasını Kazanmaktır

    Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda kadın karakterinin önemli özelliklerinden biri, bu kimselerin ufuklarını olabildiğince daraltmış, ideallerini, düşüncelerini ve yaşam tarzlarını olabildiğince dar bir alan ile sınırlandırmış olmalarıdır. Müslüman kadın ise tüm sorumluluklarının bilincinde olan insandır. Bu yüzden hiçbir zaman sadece kendi ihtiyaçlarının peşine düşüp, yalnızca kendisini ilgilendiren birkaç sorumluluğu yerine getirip Allah’ın bildirdiği yükümlülükleri göz ardı edemez. Hayata dair ideallerini, düşüncelerini sadece bu şekilde sınırlandırmaz. Dünyanın dört bir yanındaki zorluk içerisindeki insanların, açlık çeken, salgın hastalıklarla mücadele eden, savaş ve çatışma ortamlarının zorluğunu yaşayan çocukların, kadınların, yaşlıların tüm sıkıntılarını adeta kendi sorunuymuş gibi düşünüp onlara çözüm ulaştırabilmek için elinden gelen gayreti gösterir.

    Müslüman Kadın Asildir 
  • Basit tavırlara, küçük çıkarlara tenezzül etmeyen bir karaktere sahiptir.
  • Kıskançlık, dedikodu yapmak, alaycılık, kapris, ikiyüzlülük ve benzeri tavırların Allah’ın razı olmayacağı, insanı küçük düşüren, asaletten uzaklaştıran ve kişiliğini zedeleyen davranışlar olduğunu bilir. Bu ve benzeri tavırların hiçbirine tenezzül etmez.
  • Kuran ahlakına uygun bir tavır içerisinde olmanın insanı daima en asil konuma getireceğini bilerek bu konuda kararlılık gösterir.
  • Kuran ahlakını yaşaması nedeniyle her an vakarlı bir kişilik sergiler. Örneğin karşısındaki insanların bir kusurunu gördüğü zaman bunu asla alay konusu yapmaz, aksine en güzel şekilde bu kusuru telafi etmeye çalışır. Bir başkasının kendisinden üstün olan bir yönü varsa, buna karşı kıskançlık duymak yerine, onu güzel bir tarzda onore edip bu yönünü över.
  • Karşılaştığı her tavra, olabilecek en asil karşılığı vermeye çalışır, Kuran ahlakına en uygun olan tavrı gösterir. Karşısındaki insanlar kendisine basit tavırlarla karşılık verseler bile, o yine de asil ve vakarlı tavırlarından ödün vermez, asaletinde kararlılık gösterir

    Müslüman Kadın İffetli ve Onurludur 

    Allah Kuran’ın pek çok ayetiyle iffetin önemine ve kadına kazandırdığı değere de dikkat çekmiştir. Allah, bir ayette iffetin önemini “... onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur...” (Ahzab Suresi, 59) ifadesiyle bildirmiştir. İffet, bir kadına saygınlık ve onur kazandırmakta ve onun toplum içerisinde eziyet görmesini engellemektedir. Mümin kadınlar, Allah’ın Kuran’da bildirdiği tüm sınırlara en güzel şekilde uyarak onur, vakar ve saygınlık kazanmış olurlar. Böyle bir insanın tüm tavırlarından, konuşmalarından, hareketlerinden, yüzündeki ifadeden, bakışlarından, gülüşünden ne kadar iffetli ve vakarlı bir kimse olduğunu anlayabilmek mümkündür. İffetli bir kadının doğal bir asaleti, insani bir heybeti ve güvenilir bir kişiliği vardır. Nitekim Allah bir Kuran ayetinde “... Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir...” (Fetih Suresi, 29) ifadesiyle, müminlerin yüzlerinden tanındıklarını haber vermiştir.

    Müslüman Kadın Güçlü Bir Karaktere Sahiptir, İradelidir
  • İnsanların kınamalarından etkilenmeyen güçlü bir şahsiyete sahiptir. Kuran ahlakını yaşamayan kadınlarda görülebilen zayıflıklara Allah’ın izniyle hiçbir zaman kapılmaz.
  • Bir kimsenin yersiz bir sözü, tavrı ya da eleştirisi, zayıflık gösterip güçsüz düşmesine, cesaretinin kırılmasına neden olmaz.
  • Alınganlık, karamsarlık gibi duygusal tepkiler vermeyi hiçbir zaman için kendisine yakıştırmaz.
  • Her ne olursa olsun Allah’a tevekkül eder. Başına her ne gelirse gelsin, Allah’ın sonsuz adaletli olduğunu, herşeyi görüp bildiğini, kimsenin ‘hurma çekirdeğindeki bir iplikçik’ kadar bile haksızlığa uğratılmayacağını bilmenin rahatlığını yaşar ve Allah’a teslim olur. (Nisa Suresi, 49)

    Müslüman Kadın İtidalli ve Dengelidir 

    Müslüman kadın, Allah’ın gösterdiği yola uyması sebebiyle güçlü ve üstün bir kişilik kazanmıştır. Rehberi Kuran ahlakı ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetleri olduğu için olaylar karşında göstereceği tavırlar, vereceği tepkiler hep İslam ahlakına göre olur. Bu da ona itidalli ve dengeli bir kişilik kazandırır. Aklı, vicdanı, tavırları, konuşmaları hep Kuran ahlakının getirdiği istikrarı yansıtır. Bundan dolayı da güvenilir bir karaktere sahiptir.

    Müslüman Kadın Duygusal Bir Kişilik Göstermez

    Duygusallık, din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda olumsuz bir tavır olarak algılanmaz. Bu nedenle bu toplumlarda duygusallıktan kaynaklanan “alınma, yakınma, darılma, ağlama, içine kapanma, durgunluk, kıskançlık, kızgınlık” gibi tavır bozuklukları, “insanın içinden gelen duygular” olduğu öne sürülerek olabildiğince teşvik edilir.

    Oysa bu düşünce tümüyle yanlıştır. Özellikle de Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda hakim olan kadın karakterinde görülen duygusallık, insanın zayıf bir kişilik göstermesine neden olur. Kişi olaylar karşısında duygularının kendisini yönlendirdiği şekilde hareket ettiği için akılcılıktan büyük ölçüde uzaklaşır. Mantıklı ve doğru düşünemeyecek, isabetli çıkarımlar yapamayacak hale gelir.

    Müslüman kadınsa, duygusallığın, insanın aklını perdelediğini, doğru düşünebilmesini, gerçekleri olduğu gibi görebilmesini engellediğini, insanı zayıf, dirençsiz ve güçsüz hale getirdiğini bilir. Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda kadın karakteriyle özdeşleşen; duygulanmak, üzüntüye kapılmak, ağlamak, söylenmek, öfkelenmek, kıskançlığa kapılmak, küsmek ve içine kapanmak gibi tavırların, iman sahibi bir insanın karakteriyle bağdaşmayacak özellikler olduğunun da şuurundadır. Ayrıca bu tarz tavırlardan sakınıp güçlü bir kişilik sergilemenin, bu hatalı karaktere sahip kadınlar için de güzel bir örnek olacağını bilir, bu şuur ve sorumluluk bilinciyle hareket eder.

    Müslüman Kadın Boş Sözlerden ve Boş İşlerden Sakınır

    Boş sözlere dalmak ya da boş işlerle oyalanmak, Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlardaki kadın karakterinde sıkça görülebilen tavırlardır. Oysa Allah Kuran’ın bir ayetinde iman edenler için, “Onlar, ‘tümüyle boş’ şeylerden yüz çevirenlerdir.” (Müminun Suresi, 3) diye buyurmuştur.

    Müslüman kadın, Allah’ın insan için dünya hayatında çok kısıtlı bir ömür süresi belirlediğini ve zamanın hızla tükendiğini bilmektedir. İnsanların ahiret hayatında Allah’ın sonsuz cennetini, rahmetini ve rızasını kazanabilmek için ellerindeki tek imkan ise dünya hayatındaki bu ömür süreleridir. Bu nedenle Müslüman kadınlar, yaşadıkları her anın kendileri için çok kıymetli olduğunu bilerek hareket ederler. Tek bir anlarını bile boş bir işle oyalanarak, boş sözlere dalarak geçirmelerinin büyük bir kayıp olacağının ve bunun, ahirette insanın büyük bir pişmanlık duymasına neden olabileceğinin farkındadırlar. Her anlarını bu dikkat açıklığı ile geçirir ve daima Allah’ın rızasını kazanabileceklerini umdukları işlere yönelirler. Allah’ın “Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır.” (Al-i İmran Suresi, 114) ayetiyle bildirdiği gibi, yaşadıkları her anı Allah’ın rızasını kazanabilmek için ‘hayırlarda yarışarak’ geçirirler.

    Müslüman Kadın ve Müslüman Erkek Aynı Ahlaka Sahiptir

    Görüldüğü gibi mümin kadınların üstün ahlak özellikleri, Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda yaygın olarak yaşanan kadın karakterinden çok farklıdır. Çünkü Kuran ahlakından uzak olan toplumlarda yaşayan kadınlar, genellikle toplum tarafından kendilerine uygun görülen ve nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelen ortak bir karakteri yaşamaktadırlar. Bu tür toplumlarda kadın için ayrı erkek için ayrı ahlak özellikleri belirlenmiştir.

    Kuran’da ise Allah kadın ve erkek için ayrı birer karakter bildirmemiş, tüm insanları “tek bir Müslüman karakteri”ne uymaya çağırmıştır. Kuran ahlakına göre kadının ve erkeğin karakteri, toplumun değer yargılarına ya da süregelen gelenek ve göreneklere göre değil, Allah’ın bildirdiği “ideal Müslüman ahlakına” göre şekillenmektedir. Bu ahlakı yaşayan Müslüman kadınlar ve erkekler son derece güçlü ve sağlam bir kişiliğe sahiptirler. Ömürleri boyunca bu üstün ahlakı sergileyen müminlerin Allah Katında görecekleri karşılık bir ayette şöyle müjdelenmiştir:

    “Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir ‘çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar’ bile haksızlığa uğramayacaklardır.” (Nisa Suresi, 124)

    Allah’a gönülden bağlı olan Müslüman kadınlar, tüm yaşamlarını Allah’ın bildirdiği hükümlere göre düzenler ve Kuran ahlakını yaşamak konusunda büyük bir titizlik gösterirler. Bu nedenle İslam dini tüm insanlara olduğu gibi, ömürleri boyunca Allah yolunda yaşayan değerli mümin kadınlara da, hem dünya hayatında hem de ahirette gerçek anlamda onur, şeref ve saygınlık verir ve onlara üstün bir ahlak kazandırır.

    Müslüman kadın her işinde Kuran’ı rehber edinir ve Peygamberimiz (sav)’in ahlakını örnek alır. Bu sayede Allah’ın izniyle daima isabetli tavırlarda bulunur, hikmetli kararlar alır ve yaptığı her işte en iyi neticelere varır.

    Kuran Ahlakından Uzak Toplumlardaki Yanlış “Kadın Karakteri” Anlayışı

    Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda belli başlı kurallar ve karakter çeşitleri vardır. Böyle toplumlarda her insanın yaşaması gereken karakter ve yaşam tarzı bazı kalıpçı gelenekler doğrultusunda önceden belirlenmiştir. Sözgelimi çocuk, daha olgun bir karaktere sahip olsa da, çocuk gibi davranmalıdır. Kendisinden beklenen tavırlar, konuşmalar, günlük yaşayış şekli bellidir. Bunların aksine bir davranış ise yadırganır.

    “Kadın karakteri” de aynı şekilde kadınlar için toplum tarafından seçilip beğenilen özelliklerden oluşur. Oysaki Kuran ahlakından uzak bir toplumda belirlenmiş olan bu kadın karakteri baştan sona çarpıklıklarla doludur. Bunların en önemlisi kuşku yok ki, kadının beden olarak erkekten güçsüz olması nedeniyle, karakter olarak da zayıf olması gerektiği şeklindeki yanlış inançlarıdır.
  • www.yasayanfosiller.com

    GÜVE

    Yaş: 
    50 milyon yıllık

    Dönem: Eosen

    Bulunduğu Yer: Baltık, Kaliningrad, Rusya

    Güve, kelebeğe çok benzeyen bir böcek türüdür. Kelebekler ve güveler Lepidoptera adı verilen bir hayvan takımı içinde sınıflandırılırlar. Resimde görülen ve günümüzdeki güvelerden hiçbir farkı olmayan 50 milyon yıllık güve, canlıların evrim geçirmediğini bir kez daha teyit etmektedir.

    TAŞ SİNEĞİ

    Yaş: 
    50 milyon yıllık

    Dönem: Eosen

    Bulunduğu Yer: Baltık, Kaliningrad, Rusya

    Boyları 5 – 50 mm arasında değişen, iki uzun antene sahip olan ve larvaları balıkçılıkta yem olarak kullanılan taş sinekleri milyonlarca yıldır hiçbir değişikliğe uğramamışlardır. Resimde görülen 50 milyon yıllık amber içindeki taş sineği fosiliyle günümüzde yaşayan taş sinekleri tıpatıp aynıdır.

    KÖPEK BALIĞI (Triakidae) (Çift Parça)

    Yaş:
     75 milyon yıllık

    Dönem: Kretase

    Bulunduğu Yer: Hakel, Lübnan

    Köpek balığı türleri, Lübnan dağlarında sıkça rastlanılan fosillerdendir. Köpek balıkları kıkırdaklı balık sınıfına dahildirler. Kıkırdaklı balıkların iskeletleri, kalsiyum içermez, kıkırdak dokudan meydana gelmiştir. Sadece dişlerinde ve bazen omurlarında kalsiyum birikintileri vardır. Bu nedenle, köpek balığı dişi fosiline, iskelet fosilinden daha sık rastlanır. Köpek balıklarının bulunan en eski fosilleri yaklaşık 400 milyon yıllıktır. Bu fosiller, diğer tüm canlıların olduğu gibi, köpek balıklarının da yüz milyonlarca yıldır hiçbir değişime uğramadıklarını göstermektedir. Köpek balıkları, evrimcilerin iddia ettiği gibi, diğer türlerden aşama aşama gelişmemiş, kompleks yapılarıyla bir anda ortaya çıkmış, yani yaratılmışlardır.

    Yaratılış Atlası İçin Ne Dediler?

    Maurizio Filipucci - Conselice Belediyesi - Belediye Başkanı 


    İtalya - 19 Eylül 2007

    Konu: Yaratılış Atlası eserinin bağışı. Teşekkür.

    Bağış yaptığınız güzel eser için içten teşekkürlerimizi gönderir, eserin belediye kütüphanemizi zenginleştireceğini belirtmek isteriz.

    İçeriğinin kompleksliği beni ilk cilt hakkında yorum yapmamaya ve serinin gelecek ciltlerini beklemeye ikna etti. Ancak yine de, bu eserin tartışmalı bir konu olan ve farklı alanlarda derin araştırma gerektiren yaratılış ve evrim konusunda, tartışmasız bir katkı oluşturduğunu söylemek isterim. Eserin grafik görünümü ve şıklığı, detay araştırması ve resimlerin kalitesi eseri değerli kılıyor ve kütüphane ziyaretçileri açısından şüphesiz bir hayranlık oluşturuyor.

    Bu yararlı eseri için tebriklerimi iletir, saygılarımı sunarım.

    Maurizio Filipucci

    Conselice Belediye Başkanı

    Vücudumuzdaki Bakır Oranı Çok Hassas Bir Dengeyle Yaratılmıştır

    Vücudumuz tıpkı cebimizdeki ya da cüzdanımızdaki bozuk paralar gibi demir, bakır, çinko, magnezyum, mangan, vanadyum, molibden, selenyum ve hatta nikel içerir. Canlılığın temeli olan elementlerin (karbon, oksijen, hidrojen, kalsiyum, nitrojen, fosfor) aksine vücudumuzdaki metaller sentezlenemez ve geri dönüştürülemez. Fakat vücudumuza alındıklarında özenle işlenirler. Bu metallerden biri olan bakır, vücudumuzdaki çok sayıda faydalı işlevi yerine getiren mükemmel bir biyolojik metaldir. Fakat bu metalin vücudumuzdaki oranı Allah’ın yarattığı belirli bir ölçü iledir. Eğer onu işleyen bu mekanizmada düzensizlik olur ve bakırın hassas oranı değişirse vücudumuzda tamiri çok zor hasarlar meydana gelebilir.

  • Bakırın vücudumuza olan faydaları nelerdir?
  • Bu mineralin vücumuzdaki eksikliği nelere yol açar? 

    Vücudun günlük bakır ihtiyacı 1,5–3 mg arasında değişir. Bakır, vücut tarafından zor emilen bir maddedir. Besinlerdeki bakırın ancak %5’i vücut tarafından emilir. Zeytin, badem, fındık, ceviz, taze ve kuru üzüm, arpa, tam buğday ekmeği, bal, kuzu ciğeri, portakal, pancar, pekmez, brokoli, fasulye ve bezelye gibi besin kaynaklarında bol miktarda bulunan bakır vücuda alındıktan sonra indirgenmiş halde (Cu(+) ) duramaz. Bu mineral elektron kaybeder (Cu2+) ve çok amaçlı fonksiyonlar için tüm canlı organizmalar tarafından kullanılır.

    Diğer taraftan bakır, insanın hastalanması ve ölümüne sebep olan potansiyel bir toksiktir. Hücre içi serbest bakır, proteinlere, nükleik asitlere ve lipitlere zarar veren hidroksil radikalleri oluşturabilir ve birtakım önemli hücresel enzimin aktivitesi için gerekli olan demir-sülfür kümelerinin sentezi ile karışabilir. Bu nedenle bakır vücutta özenle işlenmelidir.

    İşte Rabbimiz vücudumuzda bu faydalı fakat aynı zamanda riskli olan metali özenle işleyen mekanizmalar yaratmıştır:
  • Hücre içine ve dışına bakır taşıyan taşıyıcılar ve aktarıcılar: Bu mekanizma vücuttaki bakırı yakalayıp hücre içine, dışına veya organellere taşır.
  • Transkripsiyonel (kopyalayıcı) baskılayıcılar: Bakır miktarının düşük olması durumunda bakır atılımını sağlayan genleri baskılayarak bakırın normal düzeyde tutulmasını sağlarlar.
  • Metal indirgeyiciler: Cu(2+) yi Cu(+)’ya indirger.
  • Şaperonlar: Bakır içeren metalloproteinleri (metal iyonu içeren proteinler) birleştirmeye ya da plasenta zarından veya kan-beyin bariyerinden bakır iyonlarının geçmesine yardım eden enzimlerdir.
  • Enerji pompaları: Elektron transfer zincirini sağlar.

    Kuşkusuz insan vücudunu koruyan ve en ince detaylarla süslü olan böyle bir sistemi, alemlerin Hakimi olan Yüce Allah var etmiştir. Bir ayette Allah'ın mükemmel yaratma ilmi şöyle bildirilmiştir:

    "O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir." (Haşr Suresi, 24)

    Allah İnsan Vücudundaki Bakır İçin Çok Hassas Bir Oran Belirlemiştir

    İnsan vücudunda yaklaşık 100–150 gr kadar bakır elementi bulunmaktadır. Bunun %10’u karaciğer ve beyinde, geri kalanı ise kanda bulunur. Bakır, kanda hem plazmaya hem de alyuvarlara dağılmıştır. Kanda demir ile birlikte hemoglobinleri meydana getirirler. Bakırın insan vücudundaki pek çok organın çalışması veya enzimlerin üretilmesi bakımından büyük önemi vardır:
  • Birçok enzimin fonksiyonunu ve kalbin çalışmasını düzenler.
  • Kırık kemiklerin kaynamasını hızlandırır.
  • Vücut dokusunun yenilenmesinde ve kemik yapısının sağlamlığının artmasında görevli enzimler için gereklidir.
  • Alerji ve inflamasyonu kontrol eden histaminaz enziminin görevinde etkilidir.
  • Protein sentezlenmesinde ve enerji üretiminde görev alır.
  • Oksijen taşıyıcı görev yapan hemoglobin formasyonunda katalizör görevi görür ve hemoglobine bağlı demirin korunmasında görev alır.
  • Çinko ve C vitamininin kullanımı için gereklidir.
  • Alyuvarların oluşumuna katkıda bulunur.
  • Beyin, sinir sistemi ve bağ dokusu sağlığı için bakır miktarı çok önemlidir.
  • Saç ve deri sağlığı için faydalıdır. Çünkü saçtaki keratin dokusu ve pigmentlerin yapımında görevli tirosinaz için bakır gereklidir.

    İşte bakırın taşıdığı bu önem nedeniyle insan vücudundaki miktarı çok önemlidir.

    Eğer bakır Allah’ın yarattığı hassas miktarın üzerine çıkarsa; 
  • Kanser riski büyük oranda artar.
  • Depresyon, şizofreni, alzheimer gibi ciddi zihinsel rahatsızlıklara eğilim artabilir.
  • Hipertansiyon gibi bedensel rahatsızlıklara yol açar.
  • Vücudun böbrek, karaciğer, kornea ve beyin gibi bazı dokularında bakır depolanması sonucu ortaya çıkan Wilson hastalığına sebep olur. Hastalığın ileri dönemlerinde karında şişlik, sarılık, karaciğer iltihabı, görme bozuklukları ve beyine verdiği zararlardan dolayı merkezi sinir sistemi bozuklukları ortaya çıkar.
  • Parkinson hastalığı, Huntington hastalığı gibi kol, bacak, gövde ve yüz kaslarının ani ve istemsiz kasılması veya titremesi ile ortaya çıkan kas ve sinir sistemi bozukluklarına neden olur.
  • Zeka geriliği ve üç yaş öncesi ölümle sonuçlanan karaciğer ve beyinde bakır seviyesinin düşmesi ve bağırsaklar ile böbreklerde bakır miktarının artmasına yol açan Menkes hastalığı ve enfeksiyonlara yatkınlık oluşabilir.

    Eğer bakır Allah’ın yarattığı hassas miktardan az olursa;
  • Kansızlık görülür.
  • Vücut direnci azalır.
  • Güçsüzlük, deride yara ve egzama gibi problemlere yol açar.
  • Ayrıca, saç dökülmesi, iştahsızlık ve çarpıntı meydana gelebilir.
  • Bağışıklık sistemi zayıflar.
  • Kemikler ve dokuların yapısı olumsuz etkilenir.

    Allah Herşeyi Uyum İçinde Yaratandır

    İnsan vücudunun her parçasında insan yaşamını gözeten bir amaç ve bu amaca yönelik kusursuz bir uyum ve denge vardır. Bedenin hangi özelliğini incelersek inceleyelim, bedenimizi ve bedenin kusursuz bir şekilde çalışması için gerekli olan sistemleri yoktan yaratmış olan Yüce Allah'ın sonsuz bilgi, akıl ve kudretini görürüz. Herşey O'nun iradesine boyun eğmiştir ve dolayısıyla herşey kusursuz bir uyum içindedir.

    20. yüzyılda bilimin varmış olduğu bu sonuç, insanlara Kuran'da bildirilmiş olan bir gerçeğin teyididir. Herşeyin Yaratıcısı olan Yüce Allah, her detayın Kendi yaratışının mükemmelliğini gösterdiğini, Kuran'da insanlara şu şekilde bildirmiştir:

    "O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir." (Mülk Suresi, 3-4)

    www.insanmucizedir.imanisiteler.com

    www.Allahvar.com

    Doğada bulunan bütün mineraller vücudumuzda da bulunur. Mineraller sağlıklı yaşam için gereklidir; onlar olmadan vücut, yaşaması için gerekli fonksiyonları sağlıklı bir şekilde sürdüremez.

    Mineraller vücudun kendi kendine oluşturamadığı inorganik maddelerdir. Sağlığımız için çok önemli olan 15'ten fazla sayıda mineral vardır. Mineraller çoğunlukla vitaminlerle birlikte çalışarak vitaminlerin en fazla ihtiyaç duyulan bölgeye ulaşmalarını sağlarlar. Vitaminler de mineraller için aynı şekilde çalışır.

    Mineraller vücudun sağlıklı kalabilmesi için gerekli kimyasal maddeler ile bu maddelerin inorganik bileşikleridir. Her mineralin, diğer besin maddelerinin etkisini güçlendiren tamamlayıcı bir görevi vardır. Bu önemli minerallerden biri de bakırdır. Vücudumuzda hemen hemen tüm dokularda yer alan bakır enzimlerinin rol aldığı reaksiyonlarda hayati rol oynamaktadır. Herşeyin Yaratıcısı olan Rabbimiz, bizim için her yönden kusursuz bir sistem yaratmıştır. Bu bize Rabbimiz’den başka ilah olmadığını bir kere daha gösterir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

    "Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır." (Taha Suresi, 98)
  • 22 Ocak 2012 Pazar

    DNA'nın Sürekli Yenilenip Kopyalanması

    Allah insanın tüm özelliklerini DNA'da saklamıştır. Bir insanın daha kendini bilmezken, göz rengi, boyu, kemik yapısı ve akla gelebilecek her bilgi DNA'da mevcut bulunmaktadır. Allah, DNA'yı sürekli çoğalacak gibi yaratmıştır ve devamlılığını sağlamıştır. İnsanın kendi iradesi dışında hücreler çoğalır ve bilginin devamlılığı gerçekleşir. İnsan bedeni ile ilgili milyonlarca detay hiç hatasız koplayanarak DNA'ya geçer.


    Hücrenin Allah'ın dilemesiyle yaptığı bu işlemi insan yapmaya kalksa bu olağanüstü kompleks sistemde hata gerçekleşmemesi son derece zordur. Tabi böyle bir hata da hücrenin ölümü demektir. Çok açıktır ki DNA'nın varlığı ve kopyalanması Allah'ın üstün aklını bize kanıtlayan gerçeklerden biridir. Allah'ın kusursuz yaratışı aşağıdaki ayetlerde şu şekilde belirtilmiştir:

    Di
    rilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Mümin Suresi, 68)

    ... Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendir. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O'dur. (Yusuf Suresi, 100)

    16 Ocak 2012 Pazartesi

    Bize Daima Geri Dönen Su

    Hayatımızın en önemli ihtiyaçlarından biri olan suyun oluşabilmesi için hidrojen ve oksijen atomlarının çarpışmaları gerekmektedir. Yeryüzü, bu çarpışmaya olanak verecek ısı ve enerji seviyesine sahip değildir. Ancak su, Dünya’nın oluşumu sırasında bir defaya mahsus olarak meydana gelmiştir ve aynı su, arınmış hali ile bize sürekli olarak sunulmaktadır.

    Allah insana birçok konuda bilgi ve imkan vermiştir. Örneğin günümüzdeki teknoloji sayesinde, pek çok şeyin oluşumu laboratuvar ortamında izlenebilir. Ancak öyle temel olaylar vardır ki, bunların oluşumunu insanlar ne laboratuvarlarda izleyebilir, ne de bunu sağlayabilirler. Bu büyük nimet, dünyanın büyük bir kısmını kaplayan ve en temel ihtiyaçlarımızdan biri olan "su"dur. Su, Dünya'nın oluşumu sırasında bir defaya mahsus olarak oluşmuş, ardından oluşum devresi son bulmuştur.

    Havada serbest halde dolaşan iki molekül olan Hidrojen ve Oksijen gazının bir araya gelerek suyu oluşturabilmeleri için atomlarının çarpışmaları gerekmektedir. Çarpışma sırasında hidrojen ve oksijen moleküllerini oluşturan bağlar zayıflar ve bu molekülleri oluşturan atomlar yeni bir molekül olan suyu (H2O) meydana getirmek üzere birleşirler. Söz konusu çarpışma ancak çok yüksek bir sıcaklıkta ve yüksek bir enerji seviyesinde meydana gelmektedir. Şu anda yeryüzünde suyun oluşumuna olanak sağlayacak kadar yüksek bir ısı yoktur.

    Bu nedenle suyun oluşumu imkansızdır. Dünya'da var olan su, Dünya'nın oluşumu sırasındaki yüksek sıcaklık sonucunda oluşan sudur.

    Bu suyun miktarında hiçbir zaman bir değişme olmaz. İçtiğimiz, kullandığımız, yaşamımızın bir parçası olan su her zaman aynı sudur. Yeryüzündeki su döngüsü sebebiyle buharlaşan sular, yepyeni tazelenmiş olarak bulutlardan bize geri dönerler. Allah bu gerçeği ayetleriyle haber vermiştir:

    Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? (Vakıa Suresi, 68-69)

    Eğer Allah yeryüzünde hazır olarak var ettiği suyu kurutup giderse, onu geri getirmeye güç yetirebilecek hiçbir varlık yoktur. Eğer Allah bulutlara çektiği suyu bir daha indirmese, onu yeryüzüne geri indirebilecek bir güç yoktur. Nimetlerin tümü Allah'tandır. İnsana sürekli olarak ikram edip sunan, yoktan var eden, üstün güç sahibi olan Yüce Allah'tır.

    Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz Biz onu (kurutup) giderme gücüne de sahibiz. (Müminun Suresi, 18)

    15 Ocak 2012 Pazar

    Reenkarnasyon, Hiçbir İlahi Kaynağa Dayanmayan Batıl Bir İnançtır


  • Reenkarnasyon inancı, neden Kuran ahlakına göre yanlıştır?
  • Reenkarnasyon inancının altındaki sapkın düşünce nedir?
  • Sayın Adnan Oktar reenkarnasyon inancının Kuran ahlakına göre yanlış olduğunu hangi örneklerle açıklamıştır?
  • Reenkarnasyon inancı neden bazı çevreler tarafından zannedildiği gibi insanları huzur ve mutluluğa götürmez?

    Dünyanın birçok yerinde reenkarnasyona inanan, daha doğrusu reenkarnasyonun doğru olmasını isteyen bazı insanlar bulunmaktadır. Bunun nedeni, ahiretin varlığını inkar etmeleri, ölümden sonra yok olmaktan veya sonsuza kadar cehennemde kalmaktan korkmaları ve bu gibi insanların, reenkarnasyonu bu korkularını yenmek için kendilerince bir çıkar yol olarak görmeleridir. Çünkü reenkarnasyon yanılgısının temelinde de ölümden korkmamak gerektiği ve insanın yapacağı yeniden doğuşlarla arzularına ulaşabileceği yönünde gerçek dışı bir telkin yatmaktadır. Oysa Allah Kuran’da reenkarnasyon düşüncesine asla yer olmadığını açık olarak bildirmiştir.

    Kuran’a Göre Reenkarnasyon Mümkün Değildir

    Kuran’da ölümün ve dirilişin bir kez olduğu bildirilmektedir 


    Her insan dünyada sadece tek bir hayat yaşar, bu hayatından sonra ölür ve ölümünden sonra tekrar diriltilerek, dünyada tüm yapıp ettiklerine göre cennetle ödüllendirilir veya cehennemle azaplandırılır. Yani her insanın bir dünya hayatı, bir de sonsuza kadar yaşayacağı ahiret hayatı vardır. İnsanların öldükten sonra dünya hayatına geri dönemeyecekleri Kuran’da çok açık olarak bildirilmektedir:

    “Nasıl, biz ölecek olanlar değil miymişiz? Yalnızca birinci ölümümüzden başka (öyle mi)? Ve biz azaba uğratılacak olanlar değil miymişiz?”(Saffat Suresi, 58-59)

    Kuran’da en çok tekrarlanan konulardan biri, ölümle dünya hayatının sona erdiği ve dünya hayatında işlenen amellerin karşılığının ahirette alınacağıdır

    Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilmektedir:

    “Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (Al-i İmran Suresi, 185)

    Kuran’da öldükten sonra dünyaya geri dönülmesini engelleyen bir sınır (berzah) olduğu bildirilir: 

    Reenkarnasyon iddiasını geçersiz kılan ve Kuran’da bildirilen başka bir konu ise öldükten sonra dünyaya geri dönülmesini engelleyen bir sınır (berzah) olduğudur:

    “Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: “Rabbim, beni geri çevirin.” “Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım.” Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır.” (Müminun Suresi, 99-100)

    Ayetlerdeki ifadeler reenkarnasyon inancının ne denli sapkın ve hayali bir inanç olduğunun birer delilidir. Yüce Rabbimiz, kullarına ecir kazanabilmeleri için dünya hayatını bir kez nasip etmiş ve bu dünyadaki hayatlarını ölümle sonlandıracağını açıkça bildirmiştir.

    Kuran’da insanların ölümünün ve diriltilmesinin bir kere olduğu bildirilmiştir:

    Sonsuz ilim sahibi Yüce Allah bir başka ayetinde ise insanların ölümü ve diriltilmesi ile ilgili şunları bildirmektedir:

    “Nasıl oluyor da Allah’ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi o diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara Suresi, 28)

    Yukarıdaki ayette görüldüğü gibi, insan başlangıçta ölüdür, yani yaratılışının temeli başlangıçta, toprak, su, çamur gibi cansız maddelerden oluşmaktadır. Daha sonra Allah bu cansız yığına “bir düzen içinde şekil verip” diriltir. Bu dirilişten belli bir süre sonra insan, yaşamı sona erince tekrar öldürülür ve toprağa geri döner, çürüyüp-ufalanıp toz haline gelir. Bu da insanın ikinci defa ölü haline geçişidir. Son kez diriltilmesi ahiretteki dirilmesidir. Her insan ahirette diriltilecek ve bir daha geri dönüşün mümkün olmadığını anlayarak, dünyada yaptığı herşeyin hesabını verecektir.

    Öldükten Sonra Ahirete İntikal Eden Bir İnsan Dünyaya Geri Gelemez

    Her insan dünyada sadece tek bir hayat yaşar, bu hayatından sonra ölür ve ölümünden sonra tekrar diriltilerek, dünyada tüm yapıp ettiklerine göre sonsuza kadar cennette veya cehennemde kalmayı hak eder. Yani insanın sonu olan bir dünya hayatı, bir de sonsuza kadar yaşayacağı ahiret hayatı vardır. İnsanların öldükten sonra dünya hayatına asla geri dönemeyecekleri Kuran’da çok açık olarak bildirilmektedir:

    “Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.” (Enbiya Suresi, 95)

    İnsanların bir bölümü ölüm ile karşılaşınca, tekrar dirilme ümidi içinde olacaklardır. Ancak, kendilerine bunun kesinlikle mümkün olmadığı o an açıklanacaktır. Ayetlerde, insanın dünyaya geldikten sonra tek bir ölümden başka ölüm tadmayacağı ve ahirete intikal edeceği şöyle bildirilir:

    “Orada, ilk ölümün dışında başka ölüm tadmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur. Senin Rabbinden, bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük ‘mutluluk ve kurtuluş’ budur.” (Duhan Suresi, 56- 57)
  • Evrendeki Cisimlerın Uzaklıkları Nasıl Ölçülüyor?

    Yaşadığımız Dünyada her şeyi metre, kilometre gibi ölçü birimleriyle ölçüyoruz. Karınca 5 milimetre, golf topu 5 santimetre, zürafa 5,5 metre, Çin Seddi 6,400 kilometre ve Dünyanın ekvator bölgesinin çevresi 40.000 kilometredir. Ancak, Yüce Rabbimiz’in kusursuz yaratılış delilleriyle donattığı uzayın büyüklüğünü anlayabilmek için çok daha büyük uzaklık ölçü birimlerine ihtiyacımız vardır. “Işık yılı”, bu birimlerden biridir. 

  • Işık yılı, evrendeki birbirinden çok uzak cisimlerin arasındaki mesafeyi bulmak için kullanılan bir uzaklık birimidir ve ışığın bir yılda gittiği yolu ifade eder.
  • Işık bir saniyede 300.000 kilometre yol alabilir. Bir yılda ise yaklaşık olarak 9,461,000,000,000 kilometre yolculuk yapabilir.
  • Bize en yakın yıldız 4.22 ışık yılı uzağımızdadır.
  • Dünyamızın içinde olduğu Samanyolu galaksisi yaklaşık 100.000 ışık yılı büyüklüktedir.
  • İçinde 200 milyar yıldız bulunan Samanyolu galaksisinin uzay içindeki hızı, saatte 950.000 km’dir.
  • Evrende Samanyolu gibi 100 milyar civarında galaksi bulunduğu tahmin ediliyor.

    Galaksimize en yakın olan galaksi Andromeda’dır. Bu galaksi, 21 kentilyon kilometre uzağımızda bulunuyor. Kentilyon; 10’un yanına 17 tane sıfır eklenmesi ile oluşan bir sayıdır. Bu uzaklığı, bildiğimiz ölçümlerle anlatmak mümkün olmamaktadır. Işık yılı olarak ifade edersek, Andromeda galaksisi bizden 2.3 milyon ışık yılı uzakta bulunur.
  • Evrende uzaklığı görüntülenebilen en uzak yapı olan kuasar ise, Dünyadan 13.7 milyar ışık yılı uzakta bulunur. Bu uzaklıktan daha uzaktaki hiçbir şey henüz görülememiştir.

    Allah üstün güç sahibi Yaratıcımızdır. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

    ”Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş'e, Ay'a ve yıldızlara Kendi buyruğuyla baş eğdirendir...” (Araf Suresi, 54)

    Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 91. sayı (Ocak 2012) 49. sayfada yayınlanmıştır.
  • Karaciğerin Kendini Yenileme Yeteneği

    Karaciğer insan vücudundaki kendi kendini yenileme yeteneğine sahip tek organdır. Karaciğerin % 70 kadarı alınsa bile bir-iki hafta içinde tekrar işlevlerini yerine getirecek büyüklüğüne ulaşır.

    Karaciğerin rejenerasyon (kendini yenileme) faaliyetini hangi mekanizmaların gerçekleştirdiği hala araştırılmaktadır. Karaciğerin bu özelliği ilk olarak 1931 yılında Mayo Kliniği’nde iki cerrahın çalışmaları ile ortaya çıkartılmıştır. Bu sistemde hayranlık uyandıran noktalardan biri, karaciğer hücrelerinin inanılmaz bir hızda bölünmesi ve bu sırada normal görevlerini de aksatmadan yerine getirmeleridir. Görev yerine getirildikten sonra, hücre bölünmesinin ne zaman duracaıına ortak bir kararla aniden son verilmesi ise daha da şaşırtıcıdır. Bu noktada akla şu sorular gelmektedir:

    - Hücreler çoğalma sırasında ne kadar daha devam etmeleri gerektiğini veya nerede duracaklarını nasıl bilmektedirler?

    Onlara hareket etme emri ya da dur emri nereden gelmektedir?

    Eğer bir yerden “dur” emri almıyorlarsa, diğer organları rahatsız edecek derecede büyümemeleri gerektiğine kendileri mi karar vermektedirler?

    Kuşkusuz şuuru olmayan hücrelerin bunlardan birini dahi gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bu mucizevi işleyişi başlangıcından sonuna kadar yaratan ve düzene koyan, gerekli emirleri veren Allah’tır. Kuran-ı Kerim’de yeryüzünde karşılaştığımız her sistemin ve varlığın işleyişini düzenleyenin Allah olduğu ve insanın bu ilmi araştırıp düşünmesi gerektiği haber verilmektedir. Ayette şöyle buyrulur:


    “Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah’ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle herşeyi sarıp-kuşattığını bilip-öğrenmeniz için.” (Talak Suresi, 12)

    14 Ocak 2012 Cumartesi

    Arı Kovanındaki Mükemmel Organizasyon

    Arılar Allah'ın kendilerine ilham ettiği şekilde bal üretirler. Bu üretim için kovanlarında karmaşık sistemler kurar ve kendi aralarında işbirliği yaparlar.

    Arı kovanlarında günlük yaşam içinde yapılması gereken çok sayıda iş vardır. Ancak mükemmel bir organizasyon yeteneğine sahip olan arılar bu işlerin üstesinden kolaylıkla gelirler.

    Kovan içindeki nem miktarının sabit bir değerde tutulması, bu işlerden sadece biridir. Kovan içindeki nem oranının hassas bir dengesi vardır ve bu denge, arıların yaşamlarını sürdürmelerinde ve bal üretimlerinde çok önemli bir yer tutar. Çünkü üretilen bala koruyucu özellik kazandıran kovan içindeki nemdir. Nem oranının daima belli bir sınırda tutulması gerekir. Kovanın içindeki nemin normalin altında veya üstünde olması durumunda bal, hem besleyici hem de koruyucu özelliğini kaybeder, yani bozulur. Aynı şekilde kovanın ısısı da on ay süresince tam 320C olmak zorundadır.

    Peki kovandaki ısı ve nem nasıl sabit tutulur?

    Bu hayati önemdeki iş için arılardan bazıları 'vantilatör grubu' olarak çalışırlar. Sıcak bir günde arıların kovanlarını birer vantilatör gibi havalandırdıklarını gözlemlemek mümkündür. Kovan girişi arılarla dolar, zemin tahtasına adeta kenetlenir ve kanatlarıyla kovanı yelpazelerler. Hava, kovana bir taraftan girip öteki taraftan çıkması için zorlanır. Kovanın içindeki diğer yelpazeci arılar da, havayı dört bir tarafa sürerler. Kovan içi havalandırma sisteminin bir diğer işlevi de, kovanı dumandan ve havadaki kirlilikten korumaktır.

    Arıların balın bozulmaması için gösterdikleri çaba sadece ısı ve nem ayarı ile sınırlı değildir. Kovanda, bakteri üremesine neden olan bütün olayları da kontrol altında tutmak için mükemmel bir sağlık sistemi çalıştırılır. Bu sistem ilk olarak bakteri üremesi ihtimali olan maddelerin ortadan kaldırılmasını hedefler. Sağlık sisteminin ana prensibi yabancı maddelerin kovana girmesini engellemektir. Bu nedenle kovanın girişinde daima iki nöbetçi bulundurulur. Bu tedbire rağmen içeri yabancı bir böcek ya da cisim girerse, bunun en kısa zamanda kovandan uzaklaştırılması için arılar seferber olurlar ve bunu hemen dışarı atarlar.

    Kovan dışına atılamayacak büyüklükteki yabancı cisimler için ise başka bir korunma mekanizması devreye girer: Arılar bu yabancı cisimleri "mumyalar"lar. Arılar böyle durumlar için "propolis (arı reçinesi)" adı verilen bir madde üretir ve bununla mumyalama işlemini gerçekleştirirler. Çam, kavak, akasya gibi ağaçlardan toplanan reçinelere bazı özel salgılar eklenerek üretilen arı reçinesi kovan içindeki çatlakların onarılmasında da kullanılır. Arıların çatlak üzerine sürdüğü reçine, hava ile temasa geçtiğinde kuruyarak sert bir yüzey oluşturur, böylece her türlü dış etkiyi engeller.

    Bu noktada akla pek çok soru gelecektir. Propolisin özelliği, içinde bakteri barınamamasıdır. Bu da propolisi mumyalama işi için ideal bir madde haline getirir. Peki ama arılar bu maddenin mumyalama için ideal bir madde olduğunu nereden bilmektedirler? Yüksek kimya bilgisi gerektiren, laboratuvarlarda ve teknoloji kullanılarak üretilebilecek bir maddeyi arılar nasıl üretmektedirler? Bir böcek öldüğünde bakteri üreyeceğini ve bunun mumyalama işlemi ile önleneceğini, hiçbir düşünme kabiliyetine sahip olmayan arılar nasıl akletmektedirler?

    Küçücük bir böceğin, bu kadar detaylı bilgi sahibi olması da, vücudunda bu işlemleri gerçekleştirecek bir laboratuvarı kendi vücudunda kuramayacağı da oldukça açıktır. Bu küçük canlıyı Allah yaratmıştır ve arı Allah kendisine ne ilham ederse onu yapmaktadır. Bu gerçek Kuran'da Nahl Suresi'nde haber verilmiştir. Allah Kuran'da balarısından şöyle bahsetmektedir:

    "Rabbin balarısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır." (Nahl Suresi, 68-69)

    12 Ocak 2012 Perşembe

    İki Göz İle Tek Görüntü

    İki gözün gördüğü görüntüler birbirinden farklıdır, ancak birbirlerini tamamlarlar. Bu iki görüntü arasındaki küçük farklılıkları algılayıp yorumluyor olmamız görüntüye derinlik verir.

    Hiç Allah'ın insanlara neden iki göz verdiğini merak ettiniz mi? Elbette bunun büyük hikmetleri vardır. Aslında her iki göz de ayrı ayrı görür ve değişik açılardan baktıkları için, her birinde ayrı ayrı görüntüler oluşur. Gözler arasında 5 cm'den biraz daha fazla bir aralık olduğu için, her iki retinada oluşan görüntüler birbirlerinden farklıdır. Her bir gözden gelen görüntü iki boyutludur. Bu iki boyutlu görüntüler, ayrı ayrı sinirler vasıtası ile beyne taşınır ve beyinde birleştirilerek, üç boyutlu tek bir görüntü haline getirilir. Bu sayede cisimler arasındaki mesafe ve derinlik algılanır.

    Bu durum çok basit bir deneyle ispatlanabilir. Tek gözünüzü kapadıktan sonra, bir dikiş iğnesine iplik geçirmeye çalışın. Göreceksiniz ki, bunu başaramayacaksınız. Tek gözle derinlik algılanamadığından, iğne ile iplik arasındaki küçük mesafe farkını algılayamayacak ve ipliği deliğe geçiremeyeceksiniz.

    Cisimlerin gözümüze zaman zaman çift göründüğü de olur. İnsanlar, çift görmenin farkına varamıyorlarsa, bunun nedeni dikkatin, bakılan cismin dışına yönelmemesidir. Örneğin, iki kalemi arka arkaya tutup, gözümüzü uzaktaki kaleme odaklarsak, yakındakini çift; yakındakine odaklarsak uzaktakini çift görürüz. Eğer gözün odaklama yeteneği olmasaydı, görüntü sürekli çift olacak ve sağlıklı görüntü oluşamayacaktı.

    Allah'ın birbirleriyle uyum içinde yarattığı iki gözün gönderdiği sinyallerin, yine büyük bir uyumla yarattığı beyin tarafından değerlendirilmesi sonucunda ortaya kusursuz bir görüntü çıkar. Allah'ın yarattığı bu düzende mükemmel bir denge vardır. Saniyede milyonlarca farklı şifreyi değerlendiren, hatta bu şifreleri birbirleriyle birleştiren kusursuz bir mekanizma, üstün akıl sahibi olan Yüce Allah'ın kusursuz yaratma sanatını açıklamaktadır.

    Retinada oluşan görüntülerin parçalanması ve tekrar birleştirilmesi için mükemmel bir geometrik uyumun yanı sıra, sonsuz sayıda işlem gerekir. Bu işlemlerin tamamı, insanın iradesi dışında gerçekleşir. Beynin parçalanan görüntüyü, tekrar cismin orijinaline uygun olarak birleştirmesi ve görüntüde bir kayma, karmaşa ve kopukluk bulunmaması Allah'ın kusursuz yaratmasının delillerindendir. Gözlerin algıladığı görüntüyü iletebilecekleri bir beynin aynı anda eş zamanlı olarak çalışması elbette ki bir mucizedir. Eğer gözler arasında veya gözlerle beyin arasında bir uyumsuzluk olsaydı, gönderdikleri sinyaller birbirlerine karışacak ve karmakarışık bir görüntü ortaya çıkacaktı. Ancak böyle bir karmaşa asla olmaz.

    Böylesine özel ve planlı işlemler yapan kusursuz bir yapının kendi kendine, tesadüfen oluşması söz konusu olamaz. Sistem, ancak yapının eksiksiz ve kusursuz olarak bir defada var olması sonucunda çalışabilir. Bu mükemmel sistemi, kainatın Yaratıcısı olan Allah, kusursuz bir şekilde yaratmıştır. Allah, Kuran'da şöyle buyurmaktadır:

    "O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz." (Müminun Suresi, 78)

    11 Ocak 2012 Çarşamba

    Yumurtanın Üstün Tasarımı


    Tüm canlıları Allah yaratmıştır. Dünyadaki bütün canlılarda Allah'ın varlığının kesin delillerini görürüz. Müminler, canlılardaki kusursuz yaratılış özelliklerine bakarak Allah'ın üstünlüğünü takdir ederler. Allah Kuran'da şöyle buyurmuştur:


    "Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır." (Müminun Suresi, 21)

    Her varlıkta olduğu gibi kuşlarda da Allah'ın kusursuz yaratmasının sayısız delili vardır. Örneğin, kuş yumurtaları olağanüstü tasarım özelliklerine sahiptir.
    Bize çok basit gibi görünen tavuk yumurtasının kabuğunda, golf topu girintilerini andıran 15 bin kadar gözenek bulunur. Bu girintili-çıkıntılı yapılar, kuş yumurtasına büyük bir esneklik kazandırır ve darbelere karşı direncini artırır.


    Yumurta tam bir paketleme harikasıdır. Gelişmekte olan civcivin ihtiyacı olan tüm besin ve suyu sağlar. Yumurtanın sarısı, protein, yağ, vitamin ve mineraller içerirken, akı da bir su deposu işlevini görür.


    Yumurtanın içinde gelişmekte olan civcivin besine ve suya olduğu kadar oksijen almaya ve karbondioksitini dışarı atmaya da ihtiyacı vardır. Civcivin ayrıca kemiklerinin gelişmesi için kalsiyuma, suyunun korunmasına ve mekanik darbelere karşı bir koruma sistemine gereksinimi vardır. Yumurta kabuğu tüm bu gereksinimleri karşılar. Civciv, kabuk zarlarının iç yüzeyinde bulunan bol damarlı bir katman aracılığıyla oksijen alır ve karbondioksitini atar. Böylece kabuk içindeki civciv kabuktaki küçük gözenekler yoluyla hava alıp vermiş olur.
    Yumurta kabukları, şaşırtıcı ölçüde sağlam olmalarına karşın, çok da incedir. Bu özellik, kuluçkadaki ana ya da babanın ısısının, yumurtanın içine kadar kolayca iletilmesini sağlar.


    Civcivin yumurtadan çıkarken gagasını kullanarak kendisine bir delik açtığı ilk aşamada, fazla oksijene ve başını oynatacak kadar bir boşluğa gereksinimi vardır. Bu gereksinimler, yumurtadaki suyun büyüme sırasında kullanılması , dolayısıyla yer açılması ve bu açılan yerde daha çok oksijen bulundurulmasıyla karşılanır. Kuluçka dönemi sırasında, yumurtadaki suyun ortalama %16'sı gözeneklerden dışarı buharlaşarak kaybolur.


    Yumurtadaki Olağanüstü Dayanıklılık


    Bir yumurta kabuğunun gaz, su ve ısı işlemini düzenlemesi gerektiği kadar, sağlam da olması gerekir. Kabuk, gelişen civcivi dış darbelere karşı koruyacak ve kuluçkaya yatan annenin ağırlığını kaldırabilecek kadar dayanıklı olmalıdır.
    Nitekim kuş yumurtalarına baktığımızda, son derece dayanıklı olduklarını görürüz. Allah, küçük ve büyük yumurtaları birbirinden farklı şekilde yaratmıştır. Büyük kuşların yumurtaları genellikle sert ve gevrek bir yapıya sahiptir. Daha küçük kuşların yumurtaları ise yumuşak ve esnektir.
    Tavuk yumurtalarının kabukları sert ve gevrektir ancak yuvada birbirleri üzerine yuvarlandıklarında kırılmazlar.


    Araştırmalar, küçük kuşların yumurtalarının kabuklarının esnek ve dayanıklı olduğunu göstermektedir. Eğer ince kabuklu olan küçük yumurtaların kabukları da gevrek olsaydı çok çabuk kırılırlardı. Olası bir darbede esneyebilmeleri, onları kırılmaktan kurtarır.


    Bir kabuğun gevrek ya da esnek yapıda olması, sadece civcivi korumak açısından değil, onun dünyaya geliş biçimi açısından da belirleyici rol oynar. Sert ve gevrek bir kabuktan çıkacak olan civcivin, kafasını ve bacaklarını çıkarmadan önce yumurtanın basık ucunda sadece bir-iki delik açması yeterlidir. Böylece delikleri birleştiren birtakım çatlaklar oluşur ve civciv şapka biçiminde bir kapağı kaldırmakla özgürlüğüne kavuşabilir. Hepimizin yakından gördüğü kuş yumurtasında da kainattaki her canlıda ve her yerde olduğu gibi Allah'ın delilleri vardır.


    Allah Kuran'da şöyle buyurmuştur:


    "Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü (aziz) olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." (Hadid Suresi,1)