A9 TV Canlı Yayın

31 Ağustos 2015 Pazartesi

Allah'ın Yaratması Tırtıldan Kelebeğe

Sizin 450-500 kadar yumurtanız olsa ve bunları dışarıda muhafaza etmeniz gerekse ne yapardınız? Onların, rüzgar gibi doğa şartlarının etkisiyle saçılıp dağılmalarını önleyecek bir tedbir almanız kuşkusuz ki en akılcı olandır. İşte dünyanın tek seferde en fazla yumurta yumurtlayan canlılarından biri olan ipek böcekleri (450-500), yumurtalarını muhafaza etmek için çok akılcı bir yönteme başvururlar: Yumurtaları salgıladıkları yapışkan bir maddeyle (iplikle) birbirlerine bağlayarak, etrafa saçılıp, dağılmalarını engellerler.
Yumurtadan çıkan tırtıllar, ilk iş olarak kendilerine uygun bir dal bulur ve daha sonra da aynı iplikle oraya bağlanırlar. Ardından gelişebilmeleri için salgıladıkları bu iplikle kendilerine koza örmeye başlarlar. Hayata gözlerini yeni açmış bir tırtılın bu işlemi yapması, durup dinlenmeksizin 3-4 gün sürer. Bu süre içerisinde tırtıl, binlerce kez dönerek, ortalama 900-1500 m. uzunluğunda bir iplik çıkarır. Bu işlem bitince de hiç dinlenmeden yeni bir işe başlar ve güzel bir kelebek olmak üzere değişim geçirmeye başlar.
Ne anne ipek böceğinin yavrusunu muhafaza edebilmek için aldığı tedbir, ne de herşeyden habersiz, henüz hiçbir eğitime, bilgiye sahip olmayan küçücük bir tırtılın gösterdiği davranışlar evrimle izah edebilecek olaylar değildir. Herşeyden önce annenin, yumurtaları yapıştırmak için kullandığı ipliği üretebilmesi mucizevidir. Yumurtadan yeni çıkan bir tırtılın kendisi için gerekli ortamı tanıyıp ona uygun koza örmesi, ardından değişim geçirmeye başlaması ve bu değişimi problemsiz olarak geçirebilmesi ise insan aklının anlayış sınırlarını zorlamaktadır. Bu durumda her tırtılın dünyaya ne yapması gerektiğini bilir bir şekilde geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu da, tüm bunların henüz dünyaya gelmeden bu canlıya "öğretilmiş" olduğu anlamına gelecektir.
Bunu bir örnekle açıklayalım. Eğer yeni doğmuş bir bebeğin, doğumundan sadece bir kaç saat sonra ayağa kalktığını, dahası kendisine bir yatak yapmak için malzeme (yorgan, yastık, minder vs.) topladığını ve bunları düzgün bir biçimde birleştirip bir yatak yapıp içine yattığını görürseniz, ne düşünürsünüz? Olayın şaşkınlığını üzerinizden attığınızda, varacağınız en mantıklı sonuç, bu bebeğin böyle bir işlemi yapması için henüz anne karnında olağanüstü bir yolla bir şekilde "eğitilmiş" olduğunu düşünmektir. Tırtılların durumu, bu örnekteki bebeklerden farksızdır.
Bu da bizi yine aynı sonuca ulaştırır: Bu canlılar, kendilerini yaratan Allah'ın belirlediği biçimde doğmakta, davranmakta ve yaşamaktadırlar. Kuran’da, Allah'ın balarısına vahyettiği ve ona bal yapmayı (Nahl Suresi, 68-69) emrettiği haber verilmektedir, aslında canlılar dünyasındaki büyük sırrın bir örneği de bu ayetlerle bildirilmiştir. Bu sır, tüm canlıların Allah'ın iradesine boyun eğmiş olarak, O'nun belirlediği kaderi izledikleri gerçeğidir. Arı bu nedenle muhteşem peteklerde bal yapar, ipek böceği bu nedenle ipek üretir.

240 Milyon Yıllık Polen Fosili Bulundu

polen-fosili-1
İsviçre’nin kuzeyinde Zürih Üniversitesi Paleontoloji Enstitüsü ve Müzesi araştırmacılarının düzenlediği Weiach ve Leuggern kazı çalışmalarında çiçekli bitkilere ait fosilleşmiş polen tanecikleri ortaya çıkartıldı. 240 milyon yıllık polen tanecikleri, çiçekli bitkilerin milyonlarca yıl önce de kusursuz özellikleriyle birlikte var olduğunu ispatlıyor.
Zürih Üniversitesi’nden Prof. Peter Hochuli bu konuyu, “...Triasik döneme ait çiçekli bitki polenlerinin bulunmuş olması çok önemli,” diye açıkladı.
Konfokal Lazer Tarama Mikroskobu ile yapılan incelemelerde altı farklı polen çeşidinin üç boyutlu ve yüksek çözünürlüklü görüntüleri oluşturuldu. Polenlerin yapısı bu çiçekli bitkileri böceklerin tozlaştırdığını gösteriyor.
Evrimciler canlıların basit bir yapıdan kompleks bir yapıya doğru evrim geçirdiklerini iddia ediyorlar. Oysa milyonlarca yıl önce yaşamış bitkilerde de kusursuz ve indirgenemez kompleks sistemler bulunuyordu. Bu sistemler canlıların tesadüfen değil üstün bir akıl ile yaratıldıklarını ispatlıyor. 240 milyon yıllık polen fosili de bitkilerdeki kusursuz yaratışın en önemli örneklerinden birisi. Allah çiçekli bitkilerde tozlaşma yoluyla üreme gibi son derece kompleks bir sistem yaratmıştır.  Böyle bir sistemin kör tesadüflerle oluştuğunu iddia etmek bilime aykırıdır. Bitkilerin erkek organında üretilen polenlerin dişi organın tepecik bölümüne taşınması olayına tozlaşma denir. Tepeciğe yapışan polenlerin dişicik borusundan yumurtalığa inmesiyle ise döllenme meydana gelir. Polenler böcekler, rüzgar veya su vesilesiyle dişicik borusuna taşınırlar. Allah’ın bitkilerin üremesi için yaratmış olduğu bu düzen 240 milyon yıl önce de aynı mükemmellikte var olmuştur. Ve evrimcilerin iddiaları bir kez daha çürütülmüştür. Milyonlarca yıl önce yaşamış bitkileri de, bitkilerin tozlaşmasına vesile olan böcekleri de aklın ve gücün tek sahibi Allah yaratmıştır.
İşte Rabbiniz olan Allah O’dur. O’ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır, öyleyse O’na kulluk edin. O, her şeyin üstünde bir vekildir. (Enam Suresi, 102)

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Suçluyu Bulan Dna

dna 12
Pek çok bilimsel konunun tarihte çok eskilere uzandığına dair bir kanaatimiz vardır. Halbuki bilimsel keşiflerin bir kısmı, özellikle insan DNA’sıyla ilgili bilgiler sanıldığı kadar da çok eski tarihlere uzanmaz. Hemen hemen pek çoğu yakın geçmişte bulunmuş keşiflerdir.
Örneğin DNA dizileri (DNA izi) 1987 yılında Leicester Üniversitesi’nde biyokimya profesörü olan Alec Jeffreys tarafından keşfedilmiştir.
Ve tarihte ilk kez adli tıp, DNA üzerinden suçlu tespit edebilme kolaylığına erişmiştir.
Globin proteini üzerinde çalışan Jeffreys, bu çalışmaları esnasında DNA dizilerinin insandan insana, barkod sistemi gibi farklılık gösterdiğini, herkesin DNA’sının kendisine özel bir sistem olduğunu tespit etmiştir.
Bu vesileyle hata yapma riski neredeyse kalmamış ve gerçek suçlular tek tek tespit edilebilmeye başlanmıştı. Çünkü DNA izi %99,99 ihtimalle bizlere doğru bilgi verir. Hiç kimsenin DNA izi bir başkasının DNA iziyle aynı değildir.
Bu vesileyle her canlının sahip olduğu özelliği öğrenmemiz mümkün olur. Örneğin hakkında hiç bir bilgimiz olmayan 5 adet kan örneğinin DNA’sından, bunların hangi canlılara ait olduğunu tespit etmemiz mümkündür.
Kuş, kedi, insan, balık, tavşan. Kan örnekleri bizlere kimlik bilgilerini hemen verir. Dolayısıyla herhangi bir kan örneğinin kime ait olduğu hakkındaki bilgiye de hemen ulaşırız.
Bunları, saç teli, kıl, kepek, deri, kan, tükürük, ağız içi hücreleri, tırnak gibi yollarla kolaylıkla elde etmek mümkündür. Birkaç saat içerisinde otomatik cihazlarla DNA izi çıkarma işlemi kolaylıkla yapılabiliyor. Hatta 300 bin yıl öncesinden kalan bir mumyanın DNA’sından dahi DNA izine ulaşmak mümkün.
Bir kıl kökü bizim için son derece küçük bir parçadır belki ama mikro boyutta bir kıl kökünde binlerce hücre bulunur. Tek bir hücrenin DNA’sından ise bir insanın kim olduğu bilgisine ulaşırız. Bu Allah’ın yaratmış olduğu bir harikadır.
Örneğin 1953’te DNA sarmalını ilk bulan Watson, kendi DNA’sını incelemiş, ve köklerinin Afrika’ya dayandığını öğrenince büyük bir şaşkınlık yaşamıştır.  
Bu işlem için genellikle yanak içi mukoza hücreleri kullanılır. Hücrelerin zarları parçalanarak DNA ortaya çıkarılır. Bunun için toz solüsyonları ve DNA’nın sarılı olduğu proteinleri parçalayan enzimler kullanılır. Bu işlem 1-2 saat sürer. Kalite kontrolü açısından yapılan bir nevi teyit niteliğindeki işlem için ise 2-3 saatlik bir süre daha gerekir.
Elde az miktarda DNA varsa bunu çoğaltmak da mümkündür. Örneğin tek bir kıldan elde edilen DNA yeterli olmazsa, bunu çoğaltmak için, 2-3 saat süren polimeraz zincir tepkimesi (PCR) yöntemi kullanılır.  Moleküler biyoloji laboratuvarlarının vazgeçilmezi haline gelen bu keşif, kaşifi tarafından Nobel Ödülü almış bir yöntemdir. PCR ile çoğaltılan DNA molekülleri, 2-3 saat süren elektroforez yöntemi ile elektrik alanda hareket ettirilirler. Yani bir cihaz herkeste farklı olan DNA dizilerindeki A, T, G ve S moleküllerini okur. Sonuç olarak uzmanlar kişinin DNA izini analiz etmiş, kişinin barkodunu çıkarmış olurlar.
Tek bir DNA’nın yaptığı tanıyı hiçbirimizin yapması asla ve asla mümkün değildir. Tek bir DNA’da kişiye ve canlıya ait ansiklopediler dolusu bilgi kayıtlıdır.
Elimizde 1000 yıllık bir kafatası olduğunu farz edelim. Herhangi birine, “Bu kişinin kaşı, göz rengi, saç rengi, boyu, kimliği hakkında bize doğru bilgileri ver” diyelim. Buna tahminlerin ötesinde doğru cevap verebilecek tek bir insan dahi yoktur. Gözle dahi göremediğimiz DNA’nın içinde ise o kişiye ait her türlü bilgi vardır.
İşte bu Allah’ın, yarattığı her şeye yüklediği mucizevi detaylara örnek konulardan bir tanesidir. Allah’ın yaratma sanatının delillerini yaratılan her şeyde görürüz. Allah yarattığı her şeye üstün bir Yaratıcı’nın var olduğuna dair insanları düşündürecek işaretler kodlamıştır. Evrende var olan her şey bizleri Allah’ın varlığının delillerine götürür. Ve hiç bir şeyin asla kendi kendine tesadüfen var olamayacağını ilim sahibi olan kişiler çok iyi bilirler.
İnsanların bir kısmı bir keşif yaptıklarında haşa bunu Allah’tan bağımsız bir olay olarak addeder ve bunu içlerindeki kendilerini yüceltme, büyütme dürtüsüne bir vesile kılarlar. Halbuki Allah insanlara ilminin sırlarını açmıştır. Bunlar, Allah’ın insanlar için açılmasına izin verdiği sırlardandır. Kainattaki bütün kanunları, her ilmi yaratan Allah’tır ve izin verdiği ölçüde yaratmış olduğu kanunların, ilimlerin sırlarını Allah kullarının hizmetine verir, bilgisine sunar.
Ali İmran Suresinin 18’inci ayetinde Rabbimiz, “Allah, gerçekten kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve Hakim olan O'ndan başka ilah yoktur.”

Alzheimer

Ortalama bir insan ömrü 70 yıl civarındadır. İnsanlar ya bir kaza ya bir sağlık sorunu vesilesiyle ölümle karşılaşırlar ya da gece uyurken hiç bir sebebe bağlı olmaksızın yataklarında son nefeslerini verirler. Sonsuz hayatın küçük bir numunesi olarak bize verilen bu kurs ortamı bir şekilde mutlaka son bulur.
Son yıllarda pek çok araştırmayla çare bulunmaya çalışılan Alzheimer, bazı insanların ömrünün son yıllarını birlikte geçirdiği sıkça rastlanan hastalık türlerinden bir tanesi.
Peki beyni etkileyen, vücut fonksiyonlarına, hafızaya tamamen etki eden bu hastalığa sebep olan şey ne?
Bugüne kadar elde edilen bilgiler, Alzheimer hastalığının beynin entorhinal korteks denilen bölümünde başladığı şeklindeydi. Ancak yaşayan hastalar üzerinde yapılan çalışmalar neticesinde hastalığın yanal entorhinal kortekste başladığının ilk kez görüldüğü yönünde görüş belirtildi. Yanal entorhinal korteks yani ‘Lateral Entorhinal Cortex’ kısaca LEC olarak adlandırılıyor.
Beynimizde ‘uzun süreli belleğin pekiştirilmesini sağlayan’ “hipokampüse” yanal entorhinal korteksin bir tür geçiş kapısı olduğu kabul ediliyor. Yani yanal entorhinal kortekste, LEC’de, bir sorun olması durumunda, bundan uzun süreli belleği pekiştiren hipokampüs de etkileniyor.
Columbia Üniversitesi Alzheimer Araştırma Merkezi yöneticisi ve radyoloji uzmanı Scott A. Small’ın yaptığı araştırmaya göre, hastalık, serebral korteksin diğer bölgelerine de yayılıyor.
Asıl çalışmada ana bulgu diyebileceğimiz tespit ise, bu bölgelerde, 2 çeşit proteinde eş zamanlı olarak değişiklik gerçekleşmesi.
Bu değişiklikler, tau ve amyloid (APP) öncül proteinlerinde meydana geliyor. İşte bu her iki proteinde gerçekleşen eş zamanlı değişiklik LEC (yanal entorhinal korteks)’de işlev bozukluğuna neden oluyor. Tau birikimi, LEC’nin APP birikimine daha duyarlı hale gelmesine neden oluyor.
Bir diğer araştırmacı olan New York Psikiyatri Enstitüsü patoloji ve hücre biyolojisi profesörü olan Karen E. Duff bu iki proteinin sinir hücrelerine zarar verdiğini, bunun da Alzheimer için uygun bir zemin oluşturduğunu belirtiyor.
Hem sağlıklı hem de yaşlı bireylerden oluşan 96 kişi üzerinde yapılan araştırmalar, 3,5 yılda 12 kişide zamanla hafif seviyede Alzheimer geliştiğini gösterdi. Bu 12 kişinin fMRI görüntülerine göre LEC’deki serebral kan hacminin diğer kişilere oranla önemli derecede azaldığı görüldü.
Laboratuvarda hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalara göre, hem tau hem de APP seviyesi LEC’de yüksek olan hayvanlarda işlev bozukluğu olduğu saptandı. Yani, bu iki proteinde eş zamanlı olarak meydana gelen değişiklik Alzheimer hastalığının başlamasına vesile olmakta.
Bu araştırmalar Alzheimer’ın tam olarak nerede başladığının ve meydana gelen değişikliklerin ilerlemenin, fMRI ile gözlemlenebildiğini, dolayısıyla da hastalığın erken teşhis edilip, diğer bölgelere yayılmadan tedavi edilebilirlik ihtimalinin arttığı umudunu veriyor.
Tüm yaşantısı boyunca, Allah’a muhtaç olan, acizliklerle dolu olarak yaratılan bir insan için hafıza en önemli ve hayati konulardan bir tanesi. Bir insana kimliğini veren şey o kişinin hafızası ve anılarıdır. Aslında hafıza kişinin benliğini oluşturan en temel etkenlerdendir. Allah bilgi bankası olarak hafızayı yaratmıştır kulları için.
Sonsuz hafızası olan ve her şeyi bilen ise ‘Hafız’ sıfatının sahibi Yüce Rabbimiz’dir.
Bizler Allah’ın rahmeti vesilesiyle hafızalarımız ve geçmişe dönük anı birikimimizle yaşarız. Eğer Allah dilemese, tek bir minik proteini vesile kılarak, küçücük bir işlev bozukluğunu sebep ederek insanlardan hafızalarını alabilir.
Ki bu gibi kıyaslamalarla bizler sağlığımıza ne kadar şükretmemiz gerektiğini hatırlarız.
Bir şekilde ömrü mutlaka son bulan insanın sağlıklı ve şuuru açık zamanlarında her zaman Allah’ı severek, anarak, O’na şükrederek yaşaması çok önemlidir ve bu yalnızca kendisi için bir kazançtır. Yoksa Allah’ın hiç kimseye ve hiç birşeye ihtiyacı yoktur.
Yaşantımızın ileriki yıllarında kaderimizde ölümümüze neyin sebep olacağını biz şimdiden bilemeyiz. Ancak sahip olduğumuz her dakikayı Allah’ın rızasını kazanarak geçirme gücüne ve tercihine sahibiz.
Tüm ilmin sahibinin Yüce Rabbimiz olduğu bir ayette şöyle buyrulur: 
Dediler ki: "Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." (Bakara Suresi, 32)

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Kuran’da Bildirilen Saçların Hızlı Beyazlaması Bilimsel Olarak Kanıtlandı

Günümüzde çağın hastalıkları olarak isimlendirilen "stres ve depresyon", kişiye yalnızca psikolojik olarak zarar vermekle kalmıyor. Aynı zamanda insan bedeninde de fiziksel olarak çeşitli etkilerle kendisini gösteriyor. 
Stres ve depresyona bağlı olarak meydana gelen rahatsızlıkların başlıcaları, bazı akıl hastalıkları, uyuşturucu madde bağımlılıkları, uykusuzluk, deri, mide, tansiyon hastalıkları, nezle, migren, kemiklerle ilgili birtakım hastalıklar, böbrek dengesizliği, solunum bozuklukları, alerjiler, kalp krizi, beyinde büyüme meydana gelmesi gibi sorunlar. Tabii ki tüm bu hastalıkların oluşma sebebi, her zaman stres veya depresyon olmayabilir. Fakat bilimsel olarak da ispatlandığı gibi bunların çıkış noktası çoğu kez psikolojik kaynaklı.
Bilindiği gibi "stres", korku, güvensizlik, umutsuzluk, aşırı heyecan, endişe, baskı gibi duyguların, vücuttaki dengeyi bozarak bedende oluşturduğu genel bir gerilim durumudur. İnsanlar strese girdikleri zaman, vücutları buna tepki gösterir ve alarma geçer. Özellikle kronik stres, vücut fonksiyonlarını değiştirdiğinden, çok büyük zararlara sebep olabilir. Stresin insanlar üzerindeki bu olumsuz etkisine bir örnek de saçların ani olarak beyazlamasıdır. Yüce Rabbimiz bu durumu bir Kuran ayetinde şöyle bildirmiştir:
Eğer inkâr edecek olursanız, çocukların saçlarını ağartan bir günde kendinizi nasıl koruyacaksınız? (Müzemmil Suresi, 17)
Yüce Rabbimiz bu ayetle kıyamet anındaki korkunun ve gerilimin çocukların saçını bile beyazlatacağını bildirerek stresin saç üzerindeki etkisine dikkat çekiyor. Rabbimizin bildirdiği bu gerçek günümüzde bilimsel olarak da ispatlandı. Önce saçlarımız nasıl beyazlar inceleyelim.
Saçlarımız Nasıl Beyazlar?
Saça rengini veren iki tür melanin pigmenti var: Bunlar saça koyu rengini veren ‘eumelanin’ ile kızıllık ve sarışınlık derecesini belirleyen ‘feomelanin’ adındaki iki pigment. İnsanın yaşı ilerledikçe saç foliküllerindeki hücreler artık bu pigmentleri üretemiyor. Bu nedenle saç renksiz hale geliyor yani beyazlıyor. Özellikle koyu renk saçlarda, saçın bir kısmı eski renginde bir kısmı da beyaz olduğu için bu saçlar gri tonlarda görünür. Bilimsel çalışmalar henüz saçın beyazlama sistemini tam olarak çözememiş olmasına rağmen, kuaförlerin saçın rengini açmakta kullandıkları hidrojen peroksidin saçın doğal yollarla ağarması sırasında da devreye girdiğini ortaya koyuyor. Melanin üreten hücreler aynı zamanda hidrojen peroksit de üretir, bu normalde katalaz adı verilen bir enzim tarafından parçalanır. Fakat yaş ilerledikçe bu enzim miktarı azalır ve hidrojen peroksit birikmesi melanin üretimini engeller. Bu saçın doğal süreç içinde beyazlamasıdır. Peki, saçın kısa sürede renk değiştirmesine neden olan fizyolojik süreç nasıl işler?
Stresin Saçı Nasıl Beyazlattığı Bilimsel Olarak Kanıtlandı
Bazen ani olarak büyük korku ve şok oluşturan durumlar, bazen de kronik stres altında yaşayanların saçları kısa süre içinde beyazlar. Tıpta ‘canities subita’ adı verilen bu hızlı saç beyazlaması aslında saçın renkli kısmının dökülüp renk değiştiren beyaz saçların kalmasıdır. Bu olay şöyle gerçekleşir.
Tıpta ‘alopesi areata’ adı verilen halk arasında saçkıran ismiyle tanınan hastalıkta saç dökülmesi ve kısmi kellik oluşur. Bu hastalığa vücudun bağışıklık sistemini tetikleyen bir reaksiyon neden olur ve. Vücut kendisine karşı harekete geçer. Stres de bu durumu daha ağırlaştıran bir sebep olarak ortaya çıkar.
Bu yönde araştırma yapan bilim adamları bağışıklık sistemini kıl köklerine karşı harekete geçiren sebebin pigment üretme sistemiyle bağlantılı olduğunu düşünüyorlar. Dolayısıyla pigment üretmeyen beyaz saç folikülleri bağışıklık sisteminin bu saldırısından etkilenmez pigment üreten renkli saçlar ise saçkıran hastalığının etkisiyle dökülür. Geriye beyaz saçlar kalır bu şekilde saçlar bir yıl veya daha kısa bir sürede beyazlamış olur.
Ani korku ve şok yaşayan insanlarda bazen saç bir gün veya birkaç gün içinde de beyazlayabilir. Saçın bu şekilde beyazlamasının nedenini ise kimya alanında Nobel ödülü alan Robert Lefkowitz’in önderliğindeki bir ekibin geçen yıl yaptığı bir araştırma çözmüş.. Fareler üzerinde yapılan araştırmada, kronik stresin DNA’da hasara neden olan bir mekanizma oluşturduğu ve bunun saç ağarmasına yol açtığı tespit edilmiştir. Stres ne kadar ağırsa DNA hasarı o derece ağır oluyor ve insanların saçı o kadar hızlı beyazlayabiliyor.
Saçların beyazlaması gibi pek çok fiziksel ve ruhsal bozulmaya neden olan stres aslında Allah'ın Kuran'da dinden uzak yaşayan kimselerle ilgili bildirdiği bir durumdur: "Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır..." (Taha Suresi, 124) ayetiyle Rabbimiz tevekkülü kaybeden kullarının sıkıntılı ve stresli bir hayat süreceklerine dikkat çeker.
Bir başka ayette ise Allah "... bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti ve O'nun dışında (yine) Allah'tan başka bir sığınacak olmadığını iyice anladılar..." şeklinde buyurmaktadır. (Tevbe Suresi, 118)     
Bu sıkıntılı -günümüz ifadesiyle stresli- yaşam, iman etmeyenlerin, imanın kazandırdığı güzel ahlaktan uzak yaşamalarının sonucudur. Bugün doktorlar, stresin etkilerinden korunmak için huzurlu ve sakin bir yapıya, rahat, güvenli ve endişelerden uzak bir psikolojiye sahip olunması gerektiğini ifade ediyorlar
Huzurlu ve rahat bir psikoloji ise, ancak Kuran ahlakının günlük hayata geçirilmesi, kadere teslim olunması ve Yüce Allah’a tevekkül edilmesiyle mümkün. Nitekim Kuran'da Allah pek çok ayette iman edenlerin üzerine "güven duygusu ve huzur" indirdiğini bildirmektedir. (Bakara Suresi, 248; Tevbe Suresi 26, 40; Fetih Suresi, 4, 18) Rabbimiz'in iman eden kulları için vaadi ise bir ayette şöyle haber verilir:
Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97)

Hemeroplanes Triptolemus ... Yılan Taklidi Yapan Tırtıl

caterpillar mimicking_snake
Resimdeki canlı Hemeroplanes Triptolemus. Bu görüntüye bakan herkes bunun bir yılan olduğunu iddia edecektir, fakat gerçekte bu yılan taklidi yapan bir tırtıl türü.
Hemeroplane tırtıllarına Güney Amerika , Afrika ve Orta Amerika’nın birçok bölgesinde rastlamak mümkün. Normal koşullar altında diğer tırtıllardan görünüş olarak hiçbir farkı olmayan bu tür, tehdit edildiğinde hızlıca bir değişim göstererek mucizevi bir şekilde kendisine yılan görüntüsü vermektedir.
Gerçekte zararsız olan bu canlılar, taklit yeteneklerini daha da inandırıcı kılmak adına yırtıcıları korkutmak için onları ısırmaya çalışacaklarmış gibi hamle yaparak karşısındakini kandırma yeteneğine de sahipler. Yılanlar gibi zehirli olmasalar da bu girişimleri kendilerini tehdit eden canlıları korkutmaya yetmektedir.
Yüce Rabbimiz bu canlıya kendisini yırtıcı türlerden koruması için mükemmel bir taklit yeteneği vermiştir. Bir yılanın görüntüsü ve onun saldırı teknikleri hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayan bu canlının kusursuz taklit yeteneği Allah’ın sonsuz sanatını insanlara göstermektedir. 
Bu tırtılın sergilemiş olduğu taklit yeteneği, evrimcilerin iddia ettikleri gibi aşama aşama oluşamayacak kadar kusursuz ve mükemmeldir. Hemeroplanes Triptolemus Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu bu mükemmel taklit yeteneği ile  sonsuz ilim ve kudret sahibi Allah’ı tesbih etmektedir.
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)