A9 TV Canlı Yayın

22 Ocak 2013 Salı

30000 Yıllık Bitki Dirilip "Yaratıldım" Dedi

Allah'ın Yarattığı Fosil Mucizesi
 
Çiçeklerin ömrü, olağan şartlar altında, son derece kısadır. Bitkiler genelde çok kısa bir süre için çiçek açar ve ardından bu çiçekler solar, tekrar çiçeklerin açması ise uzun bir süre alır. Meyveler ise, ya canlılar tarafından tüketilir ya da toprağa karışır gider. Dolayısıyla günümüzden binlerce yıl önce yaşamış bir çiçeğin meyvesinin fosilinin bulunması bu nedenle olasıdır. Ancak bizzat meyvenin kendisinin bozulmamış bir şekilde kalması, son derece ender rastlanan, özel bir durumdur.

Ufacık bir meyveyi bir sincabın karnını doyurmak için yuvasına götürmesi, canlının yuvasındaki tüm yiyecekleri yiyip, bir tek o meyveye hiç dokunmamış olması, yuvasını terk edip gittikten sonra, meyvenin aylarca ve hatta yıllarca başka hiçbir canlı tarafından bulunmamış olması, meyve tam fosilleşme aşamasına geçtiğinde bölgede buzul çağının başlaması ve bu nedenle DNA'sının canlı kalması ve binlerce yıl sonra da bu fosillerin bulunmaya başlamasıyla meyvenin gün yüzüne çıkması hiçbir şekilde tesadüfle açıklanamaz.

Bu mükemmel planın her bir anı Yüce Allah'ın belirlediği kadere göredir. Rabbimiz olan Allah'ın ilhamıyla hareket eden sincap, adeta meyveyi binlerce yıl sonra günümüzde bulunması için saklamıştır. Ayrıca bitkinin DNA'sı her ne kadar bozulmamış olsa da, çeşitli nedenlerden dolayı çiçek açmayabilirdi. Bugün, sağlıklı olarak satın aldığımız bazı bitkiler bile çiçek ya da meyve vermeyebilir. Araştırmaya konu olan bu çiçek de, binlerce yıl sonunda dirildiğinde, aynı şekilde davranabilirdi ancak böyle olmamış ve 30 bin yıllık bubitki çiçek açmıştır. Allah'ın yaratma sanatındaki mükemmelliği ve üstünlüğü tüm insanlara göstermiş ve binlerce yıl sonra dirilerek onu bulan ve canlandırmak için uğraşan evrimci biyologlara da adet bitkilerin yaşadıkları her dönemde simetri, estetik ve matematiksel oran açısından kusursuz olduklarını, yaşadıkları her yılda fotosentez gibi kompleks bir işlemi gerçekleştirdiklerini, evrim geçirmediklerini ve yaratıldıklarını kanıtlamıştır.
www.evrimyalani.imanisiteler.com

Tohumun On Binlerce Yıla Direnen Dayanıklılığı

Bu mucizevi hadisedeki, bir başka iman hakikati ise; tohumun yapısındaki mükemmelik ve dayanıklılıktır. Tohum dediğimiz, aslında bir tahta parçasıdır. Bir tahtayı uzun süre kendi haline terk ettiğimizde, kısa süre içerisinde küflenir ve çürümeye başlar. Malzeme olarak, aslında dayanıksızdır. Bu nedenle, tohumun da uzun yıllar dayanabileceği pek tahmin edilmez. Fakat, bu örnekte de görüldüğü üzere, tohumlar on binlerce yıl dayanabilir. İçerisinde sakladığı bilgiyi, on binlerce yıl koruyabilir. Ve, hatta o bilgileri saklamakla yetinmeyip, gerekli şartlar oluştuğunda, içinde sakladıklarını hayata geçirebilir, başka bir deyişle 30.000 yıl kadar sonra bile çiçek açabilir ve meyve verebilirler.
Tohumlar, ölü haldeyken, Rabbimiz'in dilemesiyle, çatlayıp filizlenebilir ve böylece çiçekler açarak dirilebilirler. Yüce Rabbimiz, Kuran'da bu durumu bize ayetle bildirmiştir:

"Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. Öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?" (Enam Suresi, 95)

6 Ocak 2013 Pazar

Palamut Böceğinin Delme Mekanizması

Palamut böceğinin ilginç hayatı, evrim teorisini çürüten ve Allah'ın canlıları kusursuz tasarımlarla yarattığını gösteren delillerden biridir. Bir tahtayı delmek oldukça zordur. İnsan için yardımcı bir alet kullanmadan yapılamayacak bu işlemi küçük bir böcek bütün ömrü boyunca hiç zorlanmadan yapar. 

Gövdesinden daha uzun bir boruyu kafasında taşıyan palamut böceği, meşe ağacının palamut adlı tahtamsı meyvesine bağımlı yaşar. Böceğin kafasındaki bu borunun ucunda da minik fakat çok keskin bir testere dişi bulunur. Böcek, normal zamanda bu boruyu, yürümesine engel olmaması için, vücuduyla aynı doğrultuda tutar. Bir palamutun üzerine geldiğinde ise, boruyu ona doğru eğer. Bu haliyle tam bir sondaj makinesine benzemektedir. Borusunun testereye benzeyen ucunu palamuta dayar. Hareketli kafasını bir sağa bir sola döndürerek boruyu oynatır ve palamutu delmeye başlar. Böceğin kafası bu iş için ideal bir tasarıma sahiptir ve olağanüstü bir hareket serbestliği gösterir.

Böcek, bu şekilde sondaj yaparken bir yandan da borusu aracılığıyla palamut içindeki meyveyi yiyerek beslenir. Ancak meyvenin büyük bölümüne dokunmaz; bunu yeni doğacak yavrusu için saklamaktadır. Delme işlemi tamamlandığında, böcek açılan delikten içeri bir tane yumurta bırakır. Yumurta, annesinin palamut içinde açtığı kanalın içine yerleştikten sonra larva halini alır. Larva palamutu yemeye başlar. Yedikçe büyür, büyüdükçe de daha çok yer. Larva ne kadar çok yerse, palamut içinde gelişmek için kendine o kadar çok yer açmış olur.

 Bu durum, palamut bağlı olduğu daldan düşene kadar devam eder. Palamutun yere düşerken çıkan çarpma sesi ve sarsıntı, larvaya artık dışarı çıkma zamanının geldiğini haber verir. Güçlü dişleri sayesinde, daha önceden annesinin açtığı deliği büyütür ve delikten dışarı çıkar. Larvanın bundan sonraki ilk işi kendini yerin 25–30 cm kadar altına gömmektir. Burada "pupa" evresini geçirecek ve bir ile beş yıl boyunca bekleyecektir. Tam bir yetişkin olup toprak üzerine çıktığında ise, bu kez o palamutlara sondaj yapmaya başlar. Pupa süresindeki farklılık, yeni sürgündeki palamutların olgunlaşmasına bağlı olarak değişmektedir.

Tasarımındaki Mükemmellik

Palamut böceğinin bu ilginç hayatı, evrim teorisini çürüten ve Allah'ın canlıları ne denli kusursuz tasarımlarla yarattığını gösteren delillerden biridir. Dikkat edilirse, böceğin her türlü mekanizması belirli bir plan üzere tasarlanmıştır. Sondaj borusu, bu borunun ucundaki kesici dişler, borunun kullanılmasını sağlayan oynak kafa yapısı, tüm bunlar rastlantılarla ya da "doğal seleksiyonla" açıklanamaz. Sahip olduğu uzun boru, sondaj işini kusursuzca başarmadığı sürece, hayvan için bir ayak bağından ve dolayısıyla dezavantajdan başka bir şey olmayacaktır. Bu yüzden "aşama aşama" geliştiği iddia edilemez. (Harun Yahya, Karınca Mucizesi)

Larvanın palamut kabuğunu parçalayacak güçlü dişlere sahip olması, dışarı çıktığı anda toprağın derinliklerine girmesi gerektiğini "bilmesi" ve burada beklemek için de "sabretmesi" zorunludur. Aksi halde canlı neslini sürdüremeyecek ve yok olacaktır. Tüm bunlar rastlantılarla açıklanamaz, aksine bu küçük canlının çok üstün bir akılla yaratıldığını ortaya koyar.

Rahman olan Allah, bu küçük canlıyı kusursuz organlar ve kusursuz davranışlarla yaratmıştır. Çünkü Rabbimiz,"Kusursuzca yaratan"dır. (Bakara Suresi, 54)