Her şeyin melekutu (hükümranlık ve
mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Siz O'na döndürüleceksiniz.
(Yasin Suresi, 83)
(Yasin Suresi, 83)
Böcekler içinde "toplumsal açıdan" en gelişmişlerden biri
olan karıncalar, son derece "iyi örgütlenmiş" bir düzen içinde,
"koloniler" denen topluluklar halinde yaşarlar. Topluluk halinde
yaşadıkları için, koloninin belirli bir düzen dahilinde hareket
etmesi, karışıklık çıkmaması açısından çok önemlidir.
Kollektif çalışma, askeri strateji, gelişmiş bir iletişim
ağı, örnek ve rasyonel bir hiyerarşi, disiplin, kusursuz bir
şehir planlaması...
Biraz önce okuduğunuz cümle toprağın üzerinde sadece giriş
kısmını gördüğümüz karınca yuvalarındaki yaşamın kısa bir
özetidir. İnsanların bile her zaman yeteri kadar başarılı
olamadığı bu alanlarda, karıncalar son derece başarılıdırlar.
Toprağın altındaki yuvalarında karıncalar bir yandan besin
üretip depolarken, bir yandan yavrularını gözetir, bir yandan
kolonilerini korur ve bir yandan da savaşırlar. "Terzilik"
yapıp, "tarım"la uğraşan, "hayvan yetiştiren" karınca kolonileri
bile vardır. Aralarında çok güçlü bir iletişim ağı bulunan
bu canlıların yaşamı, toplumsal örgütlenme ve konularında
uzmanlaşma açısından incelendiğinde, hiçbir canlı ile kıyaslanamayacak
bir üstünlüğe sahip oldukları görülecektir.
Karınca topluluklarında her birey kendi üzerine düşeni eksiksiz
olarak yapmaktadır. Her birey için önemli olan kendi istekleri
değil koloninin devamlılığıdır.
Kuran'da Allah canlılardaki ibretlere dikkat çekerek üzerlerinde
düşünmemizi istemektedir. Karıncalar da Allah'ın aşağıdaki
ayetinde dikkat çektiği, üzerinde düşünülmesi gereken canlılardan
biridir:
Şüphesiz müminler için göklerde ve yerde ayetler vardır.
Sizin yaratılışınızda ve türetip yaydığı canlılarda da kesin
bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi,
3-4)
Yapı olarak bir karargahtan hiç farkı olmayan yuvalarını
yaparken karıncalar hiçbir eğitim almazlar. Yumurtadan ilk
çıktığı andan itibaren her karınca görevini bilir ve hiç vakit
kaybetmeden uygulamaya geçirir. Yuvayı nasıl yapacağını da
bilir, yiyeceği nasıl bulacağını, larvalara nasıl bakacağını
kısacası ne yapması gerektiğini çok iyi bilir ve harfiyen
uygular. Bu durum, karıncaların bu bilgilere henüz dünyaya
gelmeden sahip olduklarını gösterir. Daha doğrusu tüm bu bilgiler,
ilk ortaya çıkmalarıyla beraber, kendilerini yaratan Yüce
Allah tarafından karıncalara ilham edilmektedir.
Yaprak Kesici Karıncalar
Karıncalar dış görünüş olarak her ne kadar birbirlerine benzer
görünseler de, yaşayışları ve fiziksel özellikleri açısından
yaklaşık 8000 türe ayrılırlar. Her türün de kendine özgü özellikleri
vardır.
Karınca türlerinin içinde en ilginç olanlardan biri, yaprak
kesici karıncalar olarak da bilinen "Atta"lardır. Attaların
belirgin özellikleri koparttıkları yaprak parçalarını başlarının
üstünde yuvalarına taşıma alışkanlıklarıdır. Karıncalar, sağlamca
kenetlenmiş çenelerinde taşıdıkları, kendilerine oranla oldukça
büyük yaprak parçalarının altına gizlenirler. Bu nedenle işçi
karıncaların gün boyunca çalıştıktan sonra yuvaya dönüşleri
çok ilginç bir görünüm ortaya çıkarır. Böyle bir görüntüyle
karşılaşan kişi, ormanın zemini sanki canlanmış, yürüyormuş
hissine kapılacaktır. Attaların bu yaprakları niye taşıdıklarını
araştıran bilim adamları karıncaların bunları mantar üretiminde
kullandıklarını hayretle keşfetmişlerdir.
Karıncalar yaprakların kendisini yiyemezler, çünkü vücutlarında
bitkilerde bulunan selülozu sindirebilecek enzimler yoktur.
İşçi karıncalar bu yaprak parçalarını çiğneyerek bir yığın
haline getirirler ve yuvanın yeraltındaki odalarında saklar
ve yaprakların üzerinde mantar yetiştirirler. Bu yolla, büyüyen
mantarların tomurcuklarından kendileri için gerekli proteini
elde ederler.
Burada Attaları bekleyen bir tehlike vardır. İşlerine yarayacak
mantarı yetiştirirken, bahçelerinde zararlı mantarların üremesi
ihtimali de vardır. Peki bahçelerini yalnızca "ekim" öncesinde
temizleyen Attalar, zararlı mantarlardan nasıl korunabilmektedirler?
Bunun sırrı, yaprakları çiğnedikleri sırada kullandıkları
tükürükte gizlidir. Tükürük, istenmeyen mantarların oluşumunu
engelleyici bir antibiyotik ile birlikte doğru mantarın gelişimini
hızlandırıcı bir madde de içermektedir.
Böylesine mucizevi bir olayı karıncaların nasıl gerçekleştirdiklerini
düşündüğünde, insanın karşısına "neden ve nasıl"larla dolu
yüzlerce soru çıkacaktır. "Neden karıncalar diğerleri gibi
normal yollarla beslenmeyi değil de, bahçıvanlık yaparak mantar
yetiştirmeyi tercih etmişlerdir? Bahçe bakımını, mantar yetiştirmeyi
nereden öğrenmişlerdir? Yaprakları çiğneyince mantar üretebileceklerini
nasıl keşfetmişlerdir ve bunu daha sonraki nesillere nasıl
öğretmişlerdir?"
Bu gibi soruların tek bir cevabı vardır:
Karıncalar, yaptıkları bütün işleri başarabilecek şekilde
tasarlanmış ve programlanmışlardır. Böylesine karmaşık davranışlar,
zaman içinde aşamalarla gelişebilecek basit olaylar değildir.
Kapsamlı bir bilginin ve çok üstün bir aklın eseridirler.
Tüm bu bilgileri var oldukları ilk günden itibaren karıncalara
veren, onları tüm hayret verici özellikleriyle birlikte yaratan,
şüphesiz Alemlerin Rabbi olan Allah'tan başkası değildir.
Attaların çok ilginç bir de savunma yöntemleri vardır.
Yaprak kesici karınca kolonisinin orta boylu işçileri hemen
hemen tüm günlerini yaprak taşımakla geçirirler. Bu taşıma
esnasında kendilerini korumaları zorlaşmaktadır; çünkü kendilerini
korumaya yarayan çeneleri ile yaprak taşımaktadırlar. Peki
kendi kendilerini koruyamadıklarına göre kim onları korumaktadır?
Yaprak taşıyan işçi karıncaların yanlarında sürekli daha
küçük boy olan işçiler ile dolaştıkları görülmüştür. Önceleri
bu durumun tesadüf olduğu zannedilmiştir. Ancak daha sonra
bu hareketin sebebi araştırılmaya başlanmıştır. Uzun bir inceleme
sonucunda ortaya çıkan durum, gerçekten şaşırtıcı bir işbirliğidir.
Yaprak taşımakla görevli olan orta boy karıncalar, kendilerine
düşman olan bir sinek türüne karşı ilginç bir savunma yöntemi
kullanmaktadırlar. Düşman sinek, yumurtalarını bırakmak için
son derece farklı bir yer seçmiştir; her karıncanın baş kısmına
bir tane yumurta bırakır. Karıncanın vücudunda zamanla gelişip
yumurtadan çıkan yavru sinek, hayvanın beynine kadar ilerleyerek
ölümüne sebep olur. İşte işçi karıncalar, yanlarında küçük
boy yardımcıları olmadan, her an saldırmaya hazır bu sinek
türüne karşı savunmasız kalırlar. Normal zamanlarda üzerlerine
konmak isteyen sinekleri makasa benzeyen keskin çeneleri ile
derhal uzaklaştırmayı başaran işçi karıncalar, yaprak taşırken
bunu yapamazlar. Bu yüzden de kendileri adına savunma yapacak
bir başka karıncayı taşıdıkları yaprağın üzerine yerleştirirler.
Sineğin saldırısı sırasında da bu küçük koruyucular yaprağın
üzerinden düşmana karşı mücadele verirler.
Birkaç özelliğini anlattığımız Atta karıncaları yeryüzündeki
binlerce karınca türünden sadece bir tanesidir. Her türün
kendine özgü özellikleri olduğu düşünüldüğünde Allah'ın yaratma
sanatındaki benzersizlik bir kere daha görülmektedir.
Alemlerin Rabbi olan Allah, yarattığı herşeyi
O'nu bilip tanımamız için yaratmıştır.


Evrim teorisinin terörizme verdiği ikinci önemli destek ise, bu teorinin insanı gelişmiş bir hayvan olarak göstermesidir. Dolayısıyla Darwinizm'e inananlar, bir insanın öldürülmesini herhangi bir hayvanın öldürülmesi kadar kolay görürler. Bölücü terörün tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bebekleri, kadınları, yaşlıları ve binlerce masum insanı gözünü dahi kırpmadan öldürebilmesinin ardında yatan neden, işte sahip oldukları ve tüm insanlık için tehlike oluşturan bu Darwinci anlayıştır.
Darwinizm'in bilimsel gerçeklerle taban tabana zıt bir inanç olduğunu canlılığın oluşumu ile ilgili iddiasını inceleyerek daha iyi anlayabiliriz.Bilindiği gibi tüm canlılar hücrelerden oluşur ve hücrelerin yapıtaşı da proteinlerdir. Bizim bedenimizi oluşturan maddenin büyük bir kısmı da proteinlerdir. Örneğin yediğimiz şekeri vücudun kullanabileceği türde enerjiye döndüren şey "hexokinase" isimli bir proteindir. Derimiz, "kollajen" ismi verilen çok miktardaki proteinden oluştur. Bir ışık demeti gözümüzdeki retina tabakasına çarptığı zaman ilk olarak "rodopsin" isimli bir proteinle tepkimeye girer. Kısacası vücudumuzun tüm fonksiyonları birbirinden farklı işlevleri olan proteinlerin varlığı sayesinde gerçekleşir.Ancak Darwinistler birbirinden farklı ve çok önemli görevleri olan bu proteinlerin tesadüfen oluştuğunu iddia ederler. Bunun ne kadar mantıksız ve bilime zıt bir iddia olduğunu aşağıdaki bilgilerden görebiliriz. Faydalı bir proteinin meydana gelebilmesi için 3 temel şart vardır:
Bunun pekçok örneğini vermek mümkündür. Örneğin evrimciler tüm canlıların ortak bir ataya sahip olduklarını ve birbirlerinden türeyerek bugünkü hallerine geldiklerini iddia ederler. Bunun için geçmişte milyonlarca ara aşamalı canlının yaşadığını söylerler. Ancak 150 yıldır yapılan araştırmalarda bu ara aşama canlılarına ait tek bir fosil, tek bir kalıntı bulunamamıştır. Yani fosil kayıtları böyle canlıların geçmişte yaşamadıklarını açıkça ortaya koymuştur. Ancak Darwinistler bilimin ortaya koyduğu bu gerçeği hep görmezlikten gelmişlerdir. Buradan da evrimcilere hangi bilimsel delil gösterilirse gösterilsin, bundan etkilenmeyecekleri anlaşılmaktadır. Hatta öyle ki evrimcilere 20 milyon yıllık homo sapiens (günümüz insanı) kafatası gösterilse ve evrimcilerin iddialarının aksine insanların milyonlarca yıl önce de bugünkü insanlardan farksız oldukları gösterilse, bundan bile etkilenmezler.Tüm bu örnekler bize Darwinizm savunucularının adeta büyülenmişçesine bir saplantı içerisinde olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Bu durumu "felsefi bir çıldırma" olarak tanımlamak dahi mümkündür. İşte bu yüzden Darwinizm ile felsefi alanda mücadele etmek, bu sapkın dinin fikri tutarsızlığını ve geçersizliğini insanlara göstermek şarttır. Dünya insanlarını, dinsizliğe sürükleyen evrimci telkinlerden kurtarabilmenin tek yolu budur.

