A9 TV Canlı Yayın

29 Ağustos 2011 Pazartesi

TELEVİZYONUN İCADI

Televizyon yayınları ışık hızındaki elektromanyetik dalgaların evlerimize kadar ulaşmasıyla gerçekleştirilmektedir. Televizyon dalgaları öylesine hızlıdır ki, kilometrelerce uzaklıktan aynı saniye içerisinde görüntü nakli yapılabilmektedir. Kuran'daki Neml Suresi'nde -bu teknolojiyi anımsatacak şekilde- Hz. Süleyman'ın farklı bir ülkede bulunan kraliçenin tahtını, aynı saniye içerisinde mucizevi bir biçimde getirttiği anlatılmaktadır:

Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: "Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim." Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: "Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti)..." (Neml Suresi, 40)

Bu ayet ilk bakışta bize teleportasyon (ışınlama) veya görüntü naklini (televizyonu) anımsatmaktadır. Bu olayın anlatıldığı Neml Suresi'nde bazı harflerin gizli bir biçimde yan yana gelip "Televizyon" kelimesini oluşturduğu görülmektedir.



Televizyon kelimesini oluşturan harfler, Hz. Süleyman'dan bahsedilen Neml Suresi'nin 17. ayetinde soldan sağa yan yana dizilmiş durumdadır. Televizyon kelimesi Türkçe, İngilizce, Arapça ve farklı dillerde hemen hemen aynı şekilde yazılıp okunmaktadır.

Harflerin dizilimi ile ilgili tüm bu örnekler birarada incelendiğinde, tesadüflerle açıklanması mümkün olmayan bir mucize ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda, bu örneklerin her biri Kuran'da araştıranlar için, daha nice mucizelerin gizli olabileceğine de bir işarettir.

Bir ayette, Rabbimiz Kuran-ı Kerim'le ilgili şöyle buyurmaktadır:

Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah'ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Lokman Suresi, 27)

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Ölümün Yakınlığını Unutmamak

Dünya üzerinde var olan her insan, daha önce yaşamış milyarlarca insan gibi mutlaka ölecektir. Allah (cc) bu gerçegi, "Her nefis ölümü tadıcıdır…" (Enbiya Suresi, 35) ayetiyle bildirmistir. Bu kaçınılmaz gerçeği unutmak insanin düşebileceği en büyük gafletlerden biridir. Oysa ölümü uzaklaştirmaya asla güç yetiremeyecek olan insan, bilemeyecegi bir zamanda ve yerde ve herhangi bir nedenle mutlaka ölecektir. Bu gerçek Kuran’da şöyle bildirilmektedir:

De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp buluşacaktir. Sonra gaybı da müşahede edilebileni de bilen Allah'a döndürüleceksiniz; O da size yaptiklarinizi haber verecektir.(Cuma Suresi, 8)

Ne genç, ne yaşlı, ne güzel, ne çirkin, ne zengin ne de fakir olmalari, ne ünleri, ne de mevkiileri bugüne kadar yaşayan insanlari ölümden koruyabilmistir. Ancak tüm bunlari çok iyi bilmelerine rağmen insanlarin çoğu ölümü pek düşünmemeye, hatta mümkün olduğunca unutmaya çalışır. Halbuki bu, kişinin kendini kandirmasindan başka bir şey degildir. Çünkü insan düşünse de düşünmese de bu kaçınılmaz olayı, hiçbir aşamasi eksik kalmaksızın bizzat yaşayacaktır. Bir ayette Allah (cc), insanlarin ölümü düşünmekten kaçındıklarını, ancak bunun mutlak bir gerçek olduğunu şöyle bildirmektedir:

O, ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de, (insana) "İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir" (denildiği zaman da). (Kaf Suresi, 19)

Oysa ölümün zamanını belirleyen Allah (cc)'tır ve eceli gelen kişi kendisi için kaderinde belirlenmiş en hayırlı vakitte, tek bir saniye bile ertelenmeden bu sonla karşılaşır:

Oysa Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez. Allah, yaptiklarinizdan haberdardır. (Münafikun Suresi, 11)

Tüm bu gerçeklere rağmen insanların çoğu, dünyayla ilgili her konuda kendi çıkar ve menfaatlerini en ince ayrıntılarıyla hesaplarken, kendileriyle ilgili en büyük hakikat olan ölümü hesaba katmazlar. Bu büyük yanılgı sebebiyle ölümden sonrası için hazırlık yapmamaları onlar için sonsuz bir azaba neden olur. Oysa insanın yapması gereken, öleceğini asla aklından çıkarmamak ve hayatını Allah (cc)'ı razı edecek salih amellerde bulunarak geçirmektir. Sonsuz adaletli ve şefkatli olan Rabbimiz; herkese, öğüt alabilecegi kadar bir zaman tanımıştır. Ancak bu süre dünya hayatıyla sınırlıdır. Yani hataların telafisi samimiyetle yapıldığı takdirde ancak dünyada mümkündür. Ölümle birlikte ise artık telafi imkani ortadan kalkacak, sonsuz bir pişmanlık başlayacaktır:

İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatir Suresi, 37)

Unutmamak gerekir ki, ölüm asla bir yokoluş değildir. Ölümle kişinin asıl ve sonsuz hayatı başlar ki bu, dünyadaki hayatını nasıl geçirdiğine göre şekillenen ve asla değiştirilemeyecek olan bir yaşamdir. Ölüm, hayatını Allah (cc)'ın rızasına uygun olarak değerlendirenler için mutluluk ve kurtuluşa açılır. Allah (cc)'tan yüz çevirmiş olanlar içinse, kesin bir yıkım ve felaketin başlangıcıdır.

Allah (cc), insanin karşısına dünyadayken ölümü ve ahireti düşündürecek pek çok olay çıkarır. Öğüt alabilecek kimse için bu hatırlatmalar, yaşamını, etrafindaki olayları ciddiyetle düşünmesine, bakış açısını tekrar tekrar gözden geçirmesine neden olur. Allah (cc)'in bu uyarılarını görmezden gelen ise, büyük bir ziyandadir.

İşte müminlerin dünya hayatında böylesine bir gaflete karsı sarf ettikleri dikkat ve yaşadıklari şevk, ancak ahirete, cennetin ve cehennemin varlığına kesin bilgiyle iman etmelerinden ve ölümün yakınlığını düşünmelerinden kaynaklanır. Bunun içindir ki tüm yaşamlarını bu gerçeğe göre yaşar ve Kuran'da ifade edildiği gibi "peşin olarak sunduklarına karşılık olarak" (Hakka Suresi, 24) Allah (cc)’in izniyle Rabbimiz'in rahmetini ve rızasını kazanıp cennete girerler.

Göz Kapaklarındaki Muhteşem Plan

Göz kapaklarımızın bizim için ne kadar önemli olduklarını hiç düşündünüz mü? Allah'ın yaratışındaki harikalardan biri olan göz kapakları sadece bir kapak gibi düşünülebilir. Oysa bu yapılar aslında görme duyumuzun sağlıklı işlemesinde olmazsa olmaz denilebilecek çok önemli bir rol üstlenmişlerdir.


Göz kapaklarinin iç kisminda bulunan konjonktiva adli katmanin damarlari, uykuda oksijen alamayan gözün diş tabakasini besler. Gerektiği zaman göz yuvasinin üstünü tamamen ve sikica örtebilen göz kapağinin derisi, vücudun diğer kisimlarina göre çok daha incedir. Göz kapaği derisinin alt tabakasi yağsiz ve çok gevşektir, kan bu bölgede kolay toplanir. Eğer göz kapağinin derisi kalin ve yağli bir yapiya sahip olsaydi, gözlerin açilip kapanmasi oldukça zor bir işlem olurdu. Oysa Allah'ın insanı yaratışındaki bu incelik sayesinde herkes gün içinde hiç farkinda olmadan binlerce kez gözlerini kirpar. Bu hareket istem dişi olarak yapilir ve bu sayede gözler yoğun işik temasindan ve yabanci maddelerden korunur. (www.insanmucizesi.com)

İşlemin otomatik olarak yapilmasi çoğu insanin farkinda olmadiği bir nimettir. Bu temizlenme otomatik olarak yapilmasaydi ne olurdu? Böyle bir durumda insan göz kirpmayi yalnizca gözünün içinde rahatsiz edici bir gelişme olduğu takdirde anlayabilecekti.

O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz. (Mü'minun Suresi, 78)


23 Ağustos 2011 Salı

Evrimi Yalanlayan Fosiller: Çulluk Balığı


Dönem: Senozoik zaman, Pliosen dönemi
Yaş: 5 milyon yıl
Bölge:
Marecchia Nehri Oluşumu, İtalya

Fosiller balıkların hep balık olarak var olduklarını, bir başka canlıdan kademeli olarak türemediklerini ispatlamıştır. Solungaçları yarı gelişmiş, sindirim sistemi henüz oluşmamış, yüzgeçlerinin sadece bir kısmı olan garip bir canlıya ait fosil hiç görülmemiştir. Bulunan her balık fosili, söz konusu balığın ait olduğu familyaya dair her türlü özelliğe tam ve kusursuz şekilde sahip olduğunu göstermektedir.

Fosiller, Yaratılış gerçeğini gözler önüne sermektedir.Fosil bulguları Darwinizm’e öldürücü darbe indirmiştir. Canlıların milyonlarca yıldır hiç değişmediklerinin ispatı olan bu bulgular karşısında Darwinistlerin verebileceği tek bir bilimsel ve akılcı cevap yoktur.

Darwinistleri cevapsız bırakan bu fosillerden biri de resimdeki 5 milyonyıllık çulluk balığı fosilidir.

BOŞ VE YARARSIZ ŞEYLERDEN YÜZ ÇEVİRMEK NASIL OLUR?

"Boş ve yararsız şeylerden yüz çevirmek", insanın sadece Allah'ın rızasını kazanacağı davranışlarda bulunmasıyla mümkün olur. Mümin dünyada kendisine verilen süreyi çok iyi değerlendirmesi gerektiğini bilir. Çünkü bu dünyada yaptığı işler sonucunda ahirette sonsuza kadar konaklayacağı yer belirlenecektir. Bu yüzden her yaptığı işle ahirete yönelik bir hayır kazanmaya çalışır. Elbette her insan gibi konuşur, eğlenir, yemek yer, güler, düşünür, çalışır ama bunları yaparken aklında hep insanlara, dine menfaat sağlayacak hayırlı düşünceler vardır.


Bir müminin yaptığı her hareket bir amaç üzerinedir. Daima kendisine Allah'ın hoşnutluğunu en fazla kazandıracak işe yönelir. Bu konuyu şöyle örneklendirebiliriz: Araba motorlarının gücü hakkında sohbet etmek her insanın yapabileceği bir şeydir. Ancak bir mümin, yapması gereken daha aciliyetli işler varken, saatlerce bu konu üzerinde konuşmaz. Aynı şekilde bir mümin, yanında Allah'ın dinini anlatabileceği bir insan varken, onunla uzun süre bir spor karşılaşmasında hangi tarafın kazanacağı üzerinde de konuşmaz. Çünkü o anda öncelikli olan, o kişinin Allah'ın varlığını, büyüklüğünü, cennete layık olabilmek ve cehennemden sakınmak için neler yapması gerektiğini öğrenmesidir.

Kısacası mümin, dinin ve Müslümanların menfaatini ilgilendirmeyen konularda ne uzun süreli bir konuşmaya dalar, ne de bu konulara gereğinden fazla vakit ayırır. Dünyayla ilgili her konuda iyi bir ayrım yaparak, zamanını çok iyi değerlendirir. İçinde bulunduğu anda neyin "boş iş" neyin faydalı olduğunu ise vicdanını ve aklını kullanarak ayırt eder ve bu konuda taviz vermez. Kuran'da bir müminin "boş söz"le karşılaştığındaki tavrı şöyle haber verilir:



'Boş ve yararsız olan sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: "Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, biz cahilleri benimsemeyiz" derler. (Kasas Suresi, 55)

Bir müminin yaptığı her işte en güzelini, yapabileceğinin en fazlasını aramasına ve güzel sözlü olmasına Kuran'da bir örnek, müminler arasında "sözün en güzeli"nin kullanılması emridir:

Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)

Allah'ın bu emrini bilen kişi sözün en güzelini vicdanına başvurarak bulacaktır. Konuşmalarında "ne olursa olsun" deyip ilk aklına geleni söyleyip bırakmaz. Aksine, en güzel, en etkileyici konuşmaları yapar, karşısındaki kişileri incitmemeye, onların neşelerini kaçırmamaya özen gösterir. Allah'ın en hoşnut olacağı konuşmayı seçer ve bunda vicdanını anahtar olarak kullanır.

19 Ağustos 2011 Cuma

2 GRAMLIK GÜVEYİ TAKLİT EDEN 150 TONLUK SAVAŞ TEKNOLOJİSİ


Modern çağın ordularının kullandığı AWACS uçakları saldırı anını ve yönünü önceden bilecek şekilde tasarlanmıştır. AWACS'lar yüz milyonlarca dolar harcanarak kurulan tesislerde, yüzlerce bilim adamı


ve mühendisin ortaklaşa yürüttükleri çalışmaların ürünüdür. Bu uçaklar üzerlerindeki dev radarı ve karmaşık bilgisayar sistemlerini kullanarak kendilerinden çok uzaklardaki düşmanın faaliyetlerini gözetleyebilir.

Doğadaki canlılardan biri de, tüm yaşamı boyunca AWACS ile kıyaslanabilecek üstünlükte bir beceriyi ortaya koyar. Bu canlılar birkaç gramlık, 2-2.5 cm'lik güvelerdir.

Bazı güve türleri tıpkı AWACS uçaklarındaki gibi bir "erken uyarı" sistemi ile donatılmışlardır. Bu güveler kanatlarının altındaki kulakları sayesinde, düşmanları olan yarasanın yaydığı ses dalgalarını 100 m uzaktan bile duyabilirler. Böylece düşmanlarının koordinatlarını ve kendilerini hedef alan bir saldırıya başlayıp başlamadıklarını belirleyebilirler.

Bir yanda 150 ton ağırlığında, kanat açıklığı 40 m'yi, boyu ise 44 m'yi bulan AWACS uçağı, diğer yanda birkaç gram ağırlığında kanat açıklığı da 2.5 cm olan 2 cm. boyundaki güve…

İkisi de aynı teknolojik özellikte. Üstelik AWACS'ın uçması için 9.5 ton uçak benzini gerekirken, güvenin bu iş için birkaç miligram bitki öz suyu alması yeterli… AWACS'ın radarının ve bilgisayarlarının işlemesi için kilometrelerce kablo kullanılırken, güvenin mükemmel algılama sistemi için sadece iki kısa sinir lifi yeterli…İnsanlığın yüzlerce yıllık bilimsel birikiminin, tonlarca ağırlıktaki uçaklara ancak sığdırabildiği erken uyarı sistemleri, birkaç gramlık güvenin kanatları altında kibrit ucu kadar bir alanda gerçekleştiriliyor.

İnsanların tüm imkanlarını seferber etmesine karşın, benzerini bile yapmakta zorlandıkları böyle mucizevi bir sistem, küçücük bir güvenin bedeninde kusursuzca yaratılmıştır. Herşeyin Yaratıcısı olan Allah bütün kainatın sahibi ve mutlak surette hükümdarıdır. Rabbimizin Melik sıfatı bir ayette şöyle bildirilmektedir:

Hak melik olan Allah pek yücedir, O'ndan başka ilah yoktur; Kerim olan Arş'ın Rabbidir. (Mü'minun Suresi, 116)

PALAMUT BÖCEĞİNİN DELME MEKANİZMASI


Bir tahtayı delmek oldukça zordur. İnsan için teknik alet kullanmadan yapılamayacak bu işlemi küçük bir böcek bütün ömrü boyunca hiç zorlanmadan yapar. Gövdesinden daha uzun bir boruyu kafasında taşıyan palamut böceği, meşe ağacının palamut adlı tahtamsı meyvesine bağımlı yaşar. Böceğin kafasındaki bu borunun ucunda da minik fakat çok keskin bir testere dişi bulunur.Böcek normal zamanda bu boruyu, yürümesine engel olmaması için, vücuduyla aynı doğrultuda tutar. Bir palamutun üzerine geldiğinde ise, boruyu ona doğru eğer. Bu haliyle tam bir so
ndaj makinesine benzemektedir. Borusunun testereye benzeyen ucunu palamuta dayar. Hareketli kafasını bir sağa bir sola döndürerek boruyu oynatır ve palamutu delmeye başlar. Böceğin kafası bu iş için ideal bir tasarıma sahiptir ve olağanüstü bir hareket serbestliği gösterir.

Böcek bu şekilde sondaj yaparken bir yandan da borusu aracılığıyla palamut içindeki meyveyi yiyerek beslenir. Ancak meyvenin büyük bölümüne dokunmaz; bunu yeni doğacak yavrusu için saklamaktadır. Delme işlemi tamamlandığında, böcek açılan delikten içeri bir tane yumurta bırakır. Yumurta, annesinin palamut içinde açtığı kanalın içine yerleştikten sonra larva halini alır. Larva palamutu yemeye başlar. Yedikçe büyür, büyüdükçe de daha çok yer. Larva ne kadar çok yerse, palamut içinde gelişmek için kendine o kadar çok yer açmış olur.


Bu durum, palamut bağlı olduğu daldan düşene kadar devam eder. Palamutun yere düşerken çıkan çarpma sesi ve sarsıntı, larvaya artık dışarı çıkma zamanının geldiğini haber verir. Güçlü dişleri sayesinde, daha önceden annesinin açtığı deliği büyütür ve delikten dışarı çıkar. Larvanın bundan sonraki ilk işi kendini yerin 25-30 cm kadar altına gömmektir. Burada "pupa" evresini geçirecek ve bir ile beş yıl boyunca bekleyecektir. Tam bir yetişkin olup toprak üzerine çıktığında ise, bu kez o palamutlara sondaj yapmaya başlar. Pupa süresindeki farklılık, yeni sürgündeki palamutların olgunlaşmasına bağlı olarak değişmektedir.29

Palamut böceğinin bu ilginç hayatı, evrim teorisini çürüten ve Allah'ın canlıları ne denli kusursuz tasarımlarla yarattığını gösteren delillerden biridir. Dikkat edilirse, böceğin her türlü mekanizması belirli bir plan üzere tasarlanmıştır. Sondaj borusu, bu borunun ucundaki kesici dişler, borunun kullanılmasını sağlayan oynak kafa yapısı, tüm bunlar rastlantılarla ya da "doğal seleksiyonla" açıklanamaz. Sahip olduğu uzun boru, sondaj işini kusursuzca başarmadığı sürece, hayvan için bir ayakbağından ve dolayısıyla dezavantajdan başka bir şey olmayacaktır. Bu yüzden "aşama aşama" geliştiği iddia edilemez.

Larvanın palamut kabuğunu parçalayacak güçlü dişlere sahip olması, dışarı çıktığı anda toprağın derinliklerine girmesi gerektiğini "bilmesi" ve burada beklemek için de "sabretmesi" zorunludur. Aksi halde canlı neslini sürdüremeyecek ve yok olacaktır. Tüm bunlar rastlantılarla açıklanamaz ve bu küçük canlının çok üstün bir akıl gösterisiyle yaratıldığını ortaya koyar.Allah bu küçük canlıyı kusursuz organlar ve kusursuz içgüdülerle yaratmıştır. Çünkü O, "Kusursuzca yaratan"dır. (Bakara Suresi, 54)