A9 TV Canlı Yayın

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Müminler Yalnızca Allah'ın Rızası İçin Severler

Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda gerçek sevgiyi bulanlardan çok, bulduğunu zannedip yanıldığını anlayanların yakınmalarına ve pişmanlıklarına rastlanır. Bu yanılma ve pişmanlıkların sebebi, insanların birçoğunun farkında olmadıkları bir gerçektir. Sevilecek varlıkları yaratan Allah’tır ve insana bu varlıkları sevme yeteneğini veren de yine ancak Rabbimiz’dir. Dolayısıyla sevgi gibi büyük ve eşsiz bir nimete layık olmak için sevginin esas sahibi olan Allah’a samimi olarak iman etmek, O’nu herşeyden çok sevmek, O’na gönülden bağlanmak ve O’nu razı edecek şekilde davranmak gerekir.

Hayatları boyunca Allah’ın rızasını arayanları, iman etmeyenlerden ayıran özellik, onların Allah’ı herşeyden çok sevmeleri ve Rabbimiz’e duydukları derin sevgi ve içli korkularından dolayı güzel ahlakı yaşıyor, iyi davranışlarda bulunuyor olmalarıdır. Müminler severken de, sevdikleri tüm varlıkları Allah’ın yarattığını, onlara sevilecek özellikleri verenin Allah olduğunu, Allah dilediği için sevgiyi hissettiklerini bilerek ve yine sevgilerini asıl olarak Rabbimiz’e yönelttiklerini unutmadan severler. İman etmeyenler ise nefislerinin kötü telkinlerine aldanırlar ve sevginin esas sahibi olan (Allah’ı tenzih ederiz) Allah’ı değil, O’nun yarattığı varlıkları kendilerince O’ndan bağımsızlaştırarak sevme yanılgısına düşerler.

Samimi olarak iman edenlerin sevgileri her zaman Kuran’daki sevgi kavramına uygundur. Müminler bu konuda son derece titiz davranırlar. Bu titizlik, onları kendi nefisleri için sevgi arayışında olanlardan ayırt eden temel farklardandır.

İman Etmeyenler Samimi Sevgiyi Neden Yaşayamazlar?

Daha önce de belirtildiği gibi, gerçek sevginin kaynağı, Allah’a saygı dolu bir korku ve içli bir sevgi duymaktır. Çünkü ancak Allah’tan korkan ve bundan dolayı O’nun istemediği ahlaktan titizlikle kaçınan bir insan sevilmeye layık olabilir. Allah’tan gereği gibi korkan bir insan, nefsinin oyunlarına ve kötülüklerine karşı her zaman dikkatli olur. Çünkü Kuran’da Hz. Yusuf (a.s.)‘ın sözlerinin haber verildiği ayetteki gibi insanın nefsi durmak bilmeksizin kendisini kötülüğe çağırmaktadır:

“(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, Rabbim’in kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir…” (Yusuf Suresi, 53)

Buna karşılık, Allah korkusu olmayan ya da Allah’tan gereği gibi korkmayan, Allah’ın ölümden sonra dünyadaki davranışlarının hesabını soracağını görmezden gelen ve nefsi her ne isterse ona boyun eğen kişi ise, kötülükte sınır tanımaz. Nefsin sınırsız kötülük telkin ettiği, onu arındıran müminlerin felah bulduğu, onun telkin ettiği kötülükleri savunanların ise helak olacağı Kuran’da şöyle bildirilir:

“Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla günahla bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems Suresi, 8-9-10)

Durmaksızın kötülüğü emreden nefsine sınır koymayan bir insana güvenmek mümkün değildir. Böyle bir insanın, vereceği söze sadık kalması beklenemez, zira bu kişinin sözünden dönmemesi için hiçbir neden yoktur. Sevginin gerçekliği, zor günlerde, fakirlikte ve hastalık zamanlarında ortaya çıkar. Nefsani davranan bir kişinin ise sevdiğini söylediği insana vefa göstereceğinden asla emin olunamaz. Çünkü kendi nefsini seven bir insan, fedakarlıkta bulunma konusunda tahammülsüzdür. Böyle bir insan, karşısındaki insanın doğal acizliklerini görmezden gelemez, en basit hatalarını dahi çoğu zaman tolere edemez. Hatta hata bile sayılamayacak olaylar yüzünden hiç yoktan kavga çıkarabilir. Önemli olan kendi keyfidir ve keyifsiz olduğunda sevdiğini iddia ettiği insanların dahi mutlu olmalarını istemez.

Benekler Yumurta Kabuğunu Nasıl Güçlendirir?

Kuş yumurtalarıyla ilgili olarak son dönemlerde yapılan araştırmalar, yumurta kabuklarının üzerindeki beneklerin sadece kamuflaj olarak değil, mekanik açıdan da çok önemli görevlerinin olduğunu ortaya çıkardı.

Bazı bölgelerdeki topraklar kalsiyum oranı açısından zayıftır. Bu ise, söz konusu yerlerdeki kuş yumurtalarının kabuklarında kalsiyum eksikliğine sebep olmaktadır. Bu eksiklik yumurtaları bazı noktalarda daha kırılgan hale getirmektedir. Bu bölgelerde bulunan yumurtaların dikkat çekici bir özelliği vardır. Kabukların üzerinde oldukça fazla benek vardır. Oxford Üniversitesi'nden Andrew Gosler ve ekibi, benekli yumurtaları olan Büyük Baştankara (Parus major) kuşları üzerinde bir çalışma yapmışlardır. 90 yumurta kabuğu üzerindeki desenleri incelemiş ve beneklerin yumurta kabuğunun en zayıf olduğu noktaların üzerinde bulunduğunu görmüşlerdir. Kalsiyum eksikliği nedeniyle kabuğun belli noktalarında oluşan zayıflık, beneklerle desteklenerek güçlenmektedir. Bu hikmetli yaratılış sayesinde yumurta kabuğunun zayıflığı ortadan kalkmaktadır.

Allah'ın yaratma sanatındaki incelik her detayda karşımıza çıkar. Bunları hikmet gözüyle değerlendirip takdir etmek ise ancak Allah'a samimi yönelenlerin davranışıdır. (New Scientist, 17 Eylül 2005, sf. 13)

10 Temmuz 2011 Pazar

İyilik Mi Kötülük Mü ?

İyilik ve kötülük, insanların hayatları boyunca üzerinde en çok konuştukları ve düşündükleri kavramlardandır. Bazı insanlar, kendi belirledikleri ölçüler içinde "iyi insan olmak" ve "kendisini ve sevdiklerini kötü tavırlardan, kötü insanlardan korumak" için gayret eder. Kötülükten sakınmak için gösterilen bu çaba, elbette son derece önemlidir. Ancak yaşamları boyunca bu yönde çaba harcayan pek çok insan, kötülüğün aslında kendilerine ne kadar yakın olduğunu gereği gibi düşünmemiş olabilir. Çünkü Kuran ahlakına göre yaşamayan insanlar, iyiliği ve kötülüğü inançları, düşünceleri, hayata bakış açıları ve toplumsal eğitimleri doğrultusunda kendileri belirlemektedirler. Oysa gerçekte iyiliğin ve kötülüğün ne olduğunu öğrenebileceğimiz kaynak Kuran'-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetidir. Allah, Kuran'ı insanlara doğruyu yanlışı bildirmek ve onları karanlıklardan nura çıkarmak için göndermiştir. Kuran'da iyilik ve kötülüğün neler olduğu ve insanı kötülüğe sürükleyen nedenleri bildirilmiştir. Bir ayette şöyle buyrulur:

"Yoksa kötülüklere batıp-yara alanlar, kendilerini iman edip salih amellerde bulunanlar gibi kılacağımızı mı sandılar? Hayatları ve ölümleri bir mi (olacak)? Ne kötü hüküm veriyorlar. " (Casiye Suresi, 21)

İyilik mi?


Kuran’da Bildirilen Gerçek İyilik, Allah’tan Korkan ve Sınırlarını Koruyan Kimselerin Davranışlarıdır

"... ama iyilik sakınan(ın tutumudur)..." (Bakara Suresi, 189)

Allah'tan korkup sakınan kişi, karşısına çıkan her olayda Allah'ın rızasına ve Kuran ahlakına uygun bir tavır göstererek, hayatının her anında iyi davranışlarda bulunmuş olur. Çevresinde olup biten tüm olayların Allah'ın hakimiyetinde geliştiğini bilmesi, herşeye hayır ve hikmet gözüyle bakması, gizli veya açık yaptığı her tavrın ahirette karşısına çıkacağını düşünmesi kişiyi sürekli olarak doğru düşünmeye ve güzel davranışlarda bulunmaya sevk eder.

İyilikler Kötülükleri Giderir

"...Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür. " (Hud Suresi, 114)


Allah güzel ahlaklarında istikrar gösterdikleri takdirde, kullarının hayatlarından korkuyu, hüznü çekip alacak, kötülüklerini örtüp bağışlayacak ve onlara yaptıklarının en güzeliyle karşılık verecektir:

"İman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz şüphesiz onların kötülüklerini örteceğiz ve şüphesiz yaptıklarının en güzeliyle karşılık vereceğiz. " (Ankebut Suresi, 7)

Allah’ın Hidayetine Uyanlar Kurtuluşa Ulaşırlar


İnsanların güzel bir hayat yaşamaları, gizli azaplardan kurtulmaları kendi davranışlarına bağlıdır. Allah insanlara mutlu olmanın, sıkıntılardan kurtulmanın yolunu göstermiş; bunun ancak Allah'ın gösterdiği hidayet yoluna uymakla mümkün olacağını bildirmiştir:

"... kim Benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz." (Taha Suresi, 123)

Kötülük Mü?

Kötülüğün Kaynağı; Nefis ve Şeytan

Kuran'da insanlara bildirilen, kötülüğün iki ana kaynağı vardır. Bunlardan biri her insanın içinde bulunan ve kendisine sürekli olarak kötülüğü emreden "nefis"tir. Nefis durmaksızın verdiği telkinlerle insanları doğru yoldan uzaklaştırmaya ve onları felakete sürüklemeye çalışır. Kuran'da nefsin bu bildirilmektedir:

"(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir..." (Yusuf Suresi, 53)

Nefsin destekçisi olan ve insanlara kötülüğü ve çirkin davranışları emretmekle görevli olan bir diğer varlık ise "şeytan"dır. Kuran'da şeytanın insanları yalnızca kötülüğe çağırdığı şöyle haber verilmiştir:

"O, size yalnızca, kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder. "(Bakara Suresi, 169)

Şeytan İyiyi Kötü, Kötüyü İyi Göstererek İnsanları Aldatır


Şeytan, insanları Kuran ahlakına uymadıkları halde doğru yolda olduklarına ikna etmek için onlara çok çeşitli sahte delil öne sürer. Bu delillere iman gözüyle bakmayan kimseler ise kolaylıkla ikna olarak tavırlarını, bu sahte gerçekler doğrultusunda şekillendirirler.

"Kim Rahman (olan Allah)'ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. " (Zuhruf Suresi, 36-37)

Kötülüğün Karşılığı Cehennem Azabıdır


Kuran’da kötülüğü tercih edenlerin cehenneme, dünyadaki hiçbir azapla karşılaştırılamayacak sonsuz bir azabın içine sürülecekleri ve orada kalacakları şöyle bildirilmiştir:

"Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa onlar ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır. " (Bakara Suresi, 81)

Kuran'dan Günümüze İşaretler: Kalp Masajı

Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu ispatlayan pek çok mucizevi özelliği vardır. Kuran'daki bilimsel bilgilerde, geçmişle ilgili verilen haberlerde, matematiksel şifrelemelerde o dönemde hiçbir insan tarafından bilinemeyecek gerçekler ayetlerde haber verilmiştir. Bunların yanı sıra, o dönemin bilgi düzeyiyle ve teknolojisiyle edinilmesi mümkün olmayan gelişmeler, Kuran'da bir kısım ayetlerde önceden işaret edilmiştir. Ancak 20. ve 21. yüzyıl teknolojisiyle eriştiğimiz bazı bilimsel gerçeklerin 1400 yıl önce Kuran'da bildirilmiş olması, Kuran'ın insan sözü olamayacağının apaçık bir ispatıdır.

Kuran'da geleceğe yönelik işaret olabilecek ayetlerden biri Bakara Suresi'nin 73. ayetidir:

Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı. Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız. (Bakara Suresi, 72-73)

Yukarıdaki ayette "bir parçasıyla" olarak çevrilen Arapça "biba’diha" ifadesinin anlamları arasında "birisi, birileri" kelimeleri de bulunmaktadır. Bu anlamları göz önüne alındığında, göğüse üstten vurulduğunda, kalbin yeniden çalışması mümkün olabileceğinden, ayette kalp masajı yapılmasına işaret ediliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Bilindiği gibi kalp masajı yapılan kişi ölü bir beden alametlerine sahiptir. Şuuru kaybolmuş, solunum ve kalp atımı durmuştur. Günümüz bilgileriyle, kalbi duran bir kişiye kalp masajı uygulanarak, kişinin kalbinin atması ve hayati fonksiyonlarının devamı sağlanmaktadır. Kalp masajında göğüs kafesine belli aralıklarla baskı uygulanmakta ve kalbin kan pompalaması için ritmik kasılması yeniden başlatılmaktadır.

Bu bakımdan ayette ölü bir bedene vurularak, yeniden canlanmasının sağlanması, ayetin kalp masajı yöntemine işaret olabileceğini düşündürmektedir. Kuran, herşeyi yoktan var eden, ilmiyle tüm varlıkları kuşatan ve zamandan münezzeh olan Yüce Allah'ın sözüdür. Bu nedenle Kuran'ın içinde yer alan her ayet, Yüce Rabbimiz'in hikmetle vahyettiği bilgileri içerir. Allah bir ayetinde, Kuran'la ilgili olarak, "... Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok çelişkiler bulacaklardı"(Nisa Suresi, 82) buyurmaktadır.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Dünyadaki Atmosferi Koruyucu Mikro Canlılar

“Dünyanın akciğerleri nelerdir?” diye bir soru sorulsa buna her zaman için “bitkiler ve ormanlar” cevabı verilecektir. Ancak %70’i su olan Dünyamızda ormanların oranı %10’u bile bulmaz. Fakat yine de birçok insanın ormanların ihtiyacımız olan oksijenin tamamını karşıladığı yolunda ortak bir kanaatleri vardır. Oysa atmosferin temizlenmesinde ormanlardan daha etkin olan bir canlı grubu vardır. Gözle görülmeyen bu canlı grubu fitoplanktonlardır.

Deniz altındaki pek çok canlının temel besini bitkisel ve hayvansal olarak ikiye ayrılan planktonlardır. Planktonların varlığında bir azalma, balinalardan küçük deniz canlılarına kadar pek çok canlı için tehlike oluşturur. Bu mikroskobik canlıların önemi sadece bununla sınırlı değildir. Özellikle bitkisel planktonlar, dünya üzerindeki çeşitli dengelerin sağlanmasında önemli görevler üstlenmişlerdir.

Fitoplanktonlar bitkisel planktonlardır ve temel olarak deniz akıntılarıyla sürüklenen tek hücreli mikroskobik organizmalardan oluşurlar. Bu canlılar, genellikle okyanus yüzeylerinde yaşamakla birlikte, göl, gölet, nehir ve derelerde de bulunmaktadırlar. Boyutları 0,002-1 mm arasında değişen ve sahip oldukları klorofil nedeniyle yeşil renkli olan bu canlıların gözle görülebilmesi mümkün değildir. Kutup bölgelerine yakın soğuk sularda çoğalan fitoplanktonlar buradan tüm okyanuslara yayılarak Yüce Allah’ın kendilerine emrettiği çok önemli görevleri yerine getirirler.

Fitoplanktonlar Dünyanın Oksijen İhtiyacını Karşılar

Bütün canlıların hayatlarının devamı ve büyüyüp gelişmeleri için, enerjiye ihtiyaçları vardır. Bilindiği gibi canlıların enerji ihtiyacı güneşten karşılanır. Güneşten gelen enerji bitkilerin bünyesinde olan klorofil hücreleri sayesinde kimyasal enerjiye dönüşür ve bu sırada inorganik maddelerden organik maddeler oluşur. Diğer canlılar ise besin ve enerji ihtiyaçlarını bitkileri yiyerek karşılarlar. Bitkilerin gerçekleştirdiği bu olay, fotosentez olarak adlandırılır. İşte fitoplanktonlar karadaki bitkilerin yaptığı bu işlemi klorofil pigmentleri sayesinde okyanuslarda yapar. Bu mikro canlılar, yaptıkları fotosentez işlemleri sırasında havadaki karbondioksiti emer ve ihtiyacımız olan oksijenin % 80’den fazlasını atmosfere verir. Yaşam süreleri bir ya da iki gün ile sınırlı olan ve mikroskop yardımı olmadan göremediğimiz fitoplanktonlar dünya üzerindeki bitkilerin ürettiği oksijenden çok daha fazlasını üreterek dünyanın temel oksijen kaynağını oluştururlar.

Şüphesiz yaşamımızı devam ettirmemizi sağlayan bu detaylı ve kusursuz sistemi yaratan Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’tır.

“Gece ile gündüzün art arda gelişinde (veya aykırılığında), Allah’ın gökten rızık indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgarları (belli bir düzen içinde) yönetmesinde aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır.” (Casiye Suresi, 5)

Fitoplanktonlar Karbon Dengesinin Korunmasından Sorumludur


Yılda yaklaşık iki milyar tonun üzerindeki karbon, okyanuslarda yaşayan fitoplanktonlar aracılığı ile emilir. Bitkilerin daha hafif olan “karbon 12” içeren gazları kullanmaları ve bu durumda “karbon 13” gazının atmosferde birikmesine rağmen okyanusların karbon gazı konusunda seçici olmaması ve deniz suyunda çözünmüş karbondioksiti fotosentezle bünyelerine alma oranının yüksek olması atmosferin temizlenmesinde önemli bir rol oynar. Karbondioksit özellikle soğuk okyanus sularında kolayca çözünürken fitoplanktonlar ve deniz bitkileri hızla çözünmüş karbonla beslenerek atmosferin temizlenmesine önemli katkı sağlarlar. Bilindiği gibi karbondioksit, toplam sera etkisinin tek başına %50 kadarından sorumludur. Atmosferdeki karbondioksit miktarının ve dolayısıyla sera gazı seviyesinin kontrolünde, fitoplanktonların büyük bir payı vardır. Yüce Allah bu canlıların sayısını çok fazla yaratarak atmosferdeki karbon dengesinin sağlanmasına vesile olur.

Rabbimiz yaratışındaki üstünlüğü bir Kuran ayetinde şöyle haber vermiştir:

“… Elbette Allah, Kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah, herşey için bir ölçü kılmıştır.” (Talak Suresi, 3)