A9 TV Canlı Yayın

17 Nisan 2011 Pazar

Ateş Olmayan Yanma

Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, herşeyi bilendir. (Nur Suresi, 35)

Nur Suresi'ndeki bu ayette ışık veren bir nesneden bahsedilmektedir. Işık veren cisim ise bir yıldıza benzetilmektedir. Ayette yıldıza benzetilen ışık veren nesnenin yakıtının doğuya veya batıya ait olmaması ise, bu cismin fiziksel boyutta bulunmadığına bir işaret olabilir. Yakıtın kaynağının enerji boyutunda olduğu düşünülürse, ayette tarif edilen yakıtın elektrik enerjisine, ışık veren cismin de elektrik ampulüne işaret ediyor olması muhtemeldir.

Ampul ayetteki tariflere son derece mutabık olan, cam içinde, yıldız gibi parlayan ve ışık saçan bir cisimdir. Ampul, kandil, gaz lambası benzeri aydınlatıcılar gibi yağla yakılmamaktadır ve ampulde ayetteki tariflere uygun olarak ateş olmadan bir yanma gerçekleşir. Ampulün içindeki ısıya dayanıklı tungsten telinin atomları arasındaki titreşim sonucu, 2.000 oC'nin üzerinde ısı oluşur. Diğer metalleri eriten bu sıcaklık o kadar yüksektir ki, gözle görülür güçlü bir ışık ortaya çıkmasına sebep olur. Ancak bu yüksek ısıya rağmen, ampulün içinde oksijen bulunmadığı için ayetteki tariflere mutabık olarak yanma gerçekleşmez. Ayrıca ampulün ortasında parlayan tel de parlak bir yıldızın uzaktan görünümüne çok benzemektedir.

Elektriğin dünya tarihinin en büyük keşiflerinden biri olduğu, dünyanın hemen hemen tümünün elektrik enerjisiyle çalışan ampuller vasıtasıyla aydınlatıldığı göz önünde bulundurulacak olursa, ayetin bu önemli keşfe işaret ettiği düşünülebilir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Tehlikeli Canlılar Bazı Küçük Canlılara Neden Zarar Veremezler?

Canlıların birçoğu aralarında büyük bir dayanışma içerisindedirler. Özellikle sürüler veya koloniler halinde yaşayan canlılar, toplu yaşamanın birçok avantajına sahiptirler.

Ancak zaman zaman türler arasında hatta bazı zamanlarda pek çok canlı için büyük tehdit oluşturan canlılar arasında dahi dayanışma, işbirliği gibi davranışlar görmek mümkündür.
  • Temizlikçi canlılar ile avcı konumundaki canlılar arasındaki işbirliği nasıldır?

  • Pek çok canlı türü için tehlikeli olan türler niçin beraber yaşadıkları küçük dostlarına zarar vermezler?

  • Canlılardaki dayanışma ve işbirliği gerektiren akılcı davranışların kaynağı nedir?

    Evrimcilerin, tüm doğanın kıyasıya bir mücadele içinde olduğu, hayatta kalabilmek için tüm canlıların birbirleriyle rekabet etmek zorunda oldukları iddialarını, canlı topluluklarının yaşantıları kesin olarak geçersiz kılmaktadır. Canlılar, çoğunlukla rekabetin değil, dayanışmanın, işbirliğinin, birbirinin çıkarlarını kollamanın ve fedakarlığın avantajlarını kullanmaktadırlar.

    Müren Balığı ve Karides Arasındaki İş birliği:

    Lysmata seticaudata” isimli karidesler beslenme ihtiyacını gidermek için temizlik faaliyetinde bulunurlar. Bu faaliyeti gerçekleştirmek için son derece tehlikeli, sivri dişlere sahip, “Murene helena” isimli yırtıcı balıkla birlikte yaşarlar. Karidesler mürenin ilk önce başının arka kısmında kalan göğüs yüzgeçlerine dokunarak tepkisini ölçerler. Müren bu hizmete rıza gösterirse, karidesler mürene hemen tırmanır ve makaslarıyla mürenin üzerindeki parazitleri toplarlar. Bu sırada baş kısmına doğru da ilerlerler. Mürenin bir işaretiyle -isteksiz sallanması veya ani hareket etmesi- onu derhal terk ederler. Ancak müren sert bir tepki vermezse mürenin başına ulaşırlar. Bu sırada müren ağzını açar. Gayet sakin bir tavır alıp kendi ağız ve solungaç kısmını karideslerin “temizlemesini” bekler. Pek çok canlı için ölüm anlamına gelen bu ağız, temizlikçi karidesler için rahatlıkla hareket edecekleri bir yerdir.
  • Bu iki canlı arasında hiçbir anlaşmazlığa ve birbirlerine zarar verici bir olaya rastlanmamıştır. Karidesler yaptıkları temizlik işlemi ile mürenlerin dişlerini rahatsız edici ve hastalıklara yol açıcı canlılardan ve maddelerden arındırırlar. Mürenler de karideslerin bu özelliğini bildikleri için son derece uysal bir biçimde temizleme işleminin bitmesini beklerler. Diğer taraftan karidesler, temizleme işlemi esnasında gıda ihtiyaçlarını karşılamış olurlar.

    Buraya kadar anlatılan temizleme işlemi kuşkusuz hayvanlar aleminde yaşanan şaşırtıcı davranışlardandır. Çünkü son derece yırtıcı bir balık olan müren, karideslerin kendisine fayda sağlayacağını nereden ve kimden öğrenmiştir? Karides-ler ise pek çok canlının yanından dahi geçmeye cesaret edemeyeceği mürenin kendilerine bir zarar vermeyeceğini nasıl öğrenmişlerdir? Bu soruların tek cevabı bu canlıların milyonlarca yıldır, hiç şaşırmadan, tek bir sefer bile disiplini bozmadan kendilerine emredileni kusursuzca uygulamalarıdır. Onlar Yaratıcımız olan Yüce Allah’a teslim olmuşlardır ve O’nun ilhamı ile hareket ederler.

    Bu örnekteki canlılar gibi tüm canlıların Yüce Allah’a olan teslimiyetleri Kuran’da şöyle bildirilir:
    “... Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O’na teslim olmuştur ve O’na döndürülmektedirler.” (Al-i İmran Suresi, 83)

    Hani Balığı ve Küçük Ördek Balığı Arasındaki İş birliği:

    Büyük balıkların etrafında cesur bir şekilde dolaşan, kimi zaman bu canlıların ağızlarının içine kadar giren küçük balıklar son derece dikkat çekici bir görüntü oluşturur. Deniz canlıları arasında çok sık rastlanan bu tip ilginç birlikteliklerin nedeni balıkların temizlenme ihtiyacıdır. Mercan kayalıklarında temizlikçi ördek balıkları ve temizlikçi karideslerden oluşan bir grup her zaman bu işlem için hazır bulunur. Hani balığı ya da papağan balığı gibi balıklar geldiğinde küçük ördek balığı gibi temizlikçi balıklar, büyük balıkların ağzının içine doğru yüzer ve ölü deri parçalarını temizleyerek, balıktaki mantar istilasını durdururlar. Birçok balık bu temizlik duraklarına birkaç günde bir uğrar. Temizlikçi balıklar bu gibi yerlerde 6 saat içinde 300 kadar balığı temizleyebilirler.

    Anemon Bitkisi ve Anemon Balığı Arasındaki İş birliği:

    Anemon bitkilerinin duyargalarının üzerinde bulunan çok sayıdaki yakıcı kapsül, kendilerine herhangi bir şey dokunduğu veya sürtündüğü anda hemen açılır ve etkisi çok güçlü olan bir zehir salgılar. Bu, çoğu zaman zehiri alan canlının felç olarak ölmesine sebebiyet verecek kadar güçlü bir sıvıdır. Ancak anemon bitkilerinin etki etmediği canlılar da vardır. Anemon balıkları, Anemon bitkilerinin yakıcı kapsüllerinin arasında yaşayabilen nadir canlılardandır. Anemon balıklarının üzerinde bulunan “saydam madde” bitkideki bu yakıcı kapsülleri durdurabilecek niteliktedir. Bitkiye yaklaşan balık, gövdesini yavaş yavaş anemonlara değdirmeye başlar. Balığın amacı yakıcı kapsüllerin üzerinde patlamasını sağlamaktır. Anemon balığı birkaç denemenin sonunda zehire bağışıklık kazanır ve bitkinin dokunaçlarının arasına yerleşir. Yeni doğan ve anemon bitkilerine karşı hiçbir bağışıklığı bulunmayan balıklar da, diğerlerinin geçtiği aşamalardan tek tek geçer. Tek bir anemon bitkisi tüm hayatı boyunca anemon balıklarını tehlikelerden korumak için yeterlidir. Bu ortaklık balığa peşindeki avcılardan korunma imkanı sağlar. Buna karşılık olarak da anemon bitkisi, balığın ardında bıraktığı yiyecek parçalarından faydalanır. Bu canlıları birbirine uyumlu yaratan Yüce Allah’tır. Pek çok canlının yaklaşmaya cesaret edemediği anemon bitkisi balık için korunaklı bir yuvadır. Balık da anemon bitkisi için besin kaynağıdır.
    Yengeç ve Deniz Gülleri Arasındaki İş birliği:

    Deniz yengeci (Pagurus) ile deniz gülü tehlikeli dostluklara bir başka örnektir. Yengeç, deniz gülünün yakıcı dokunaçları ile kendisine koruma sağlar. Bu arada yakıcı dokunaçlar yengece hiçbir zarar vermez. Deniz gülü de yengecin yakaladığı besinlerin artıklarından faydalanır.

    Timsah ve Timsah Bekçisi Kuşu (Pluvianus Aegyptius) Arasındaki İş birliği:

    Timsahlar en tehlikeli canlılar arasında yer alırlar. Bu nedenle çevrelerine kendi türleri dışında pek canlı yaklaşmaz. Ancak bu tehlikeli avcıların kendi türünden olmadığı halde hiçbir zarar vermediği bir canlı vardır. Bilimsel adı Pluvianus Aegyptius olan timsah kuşu timsahlar için diş fırçası, diş macunu veya kürdan görevi görürler. Timsahlar avlandıktan sonra dişlerinin aralarında et parçaları kalınca ağızlarını açarlar. Timsah kuşları da, adeta evlerinde dolaşır gibi büyük bir rahatlık içinde timsahın açık olan ağzından içeri girip dişlerinin arasındaki kalıntıları temizlerler. Kuş timsahı rahatsız etmesine rağmen, yaptığı temizlik işlemi nedeniyle timsah da bu hizmete nankörlük etmez ve ağız bakımını yapan bu küçük kuşlara herhangi bir zarar vermez. Küçücük bir canlının dünyaya geldiği andan itibaren hiç durmadan ve yorulmaksızın temizleme işlemini yapması, üstelik bu temizleme işlemine büyük bir itina göstermesi avcının ise temizleme işlemi esnasındaki kayıtsızlığı bu canlıların üstün Yaratıcı Allah’ın ilhamı ile hareket ettiklerinin apaçık bir göstergesidir. Yüce Allah bu gerçeği Kuran’da şöyle bildirir.

    “Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp- denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)” (Hud Suresi, 56)

    Oxpecker Kuşu ve Büyük Av Hayvanları Arasındaki İş birliği:

    Oxpecker adı verilen kuşlar; Afrika bufalosu, gergedanlar ve diğer büyük av hayvanlarının derilerinin üzerindeki kenelerle beslenirler. Bu ortak yaşamda her iki taraf da karşılıklı çok fazla fayda sağlarlar. Bu şekilde av hayvanları hem parazitlerinden kurtulmuş olur, hem de herhangi bir tehlike durumunda kuşlardan yüksek sesli bir uyarı alırlar. Kuşlar ise kolaylıkla besin bulmuş olurlar.

    Herşeyin Melekutu (mülkü ve hükümdarlığı) Olan Allah Çok Yücedir

    Canlıların birbirleriyle içiçe yaşam sürmeleri, birbirlerini kollamaları, birlikte hareket etmeleri her insanın üzerinde düşünmesi gereken konulardır. Çünkü burada söz konusu olan canlılar, şuurlu, zeki insanlar değildir. Aklı, bilinci olmayan, kuşlar, balıklar, bitkiler ve diğerleridir.

    Elbette canlıların bu iş birliklerini kendi iradeleriyle gerçekleştirdiklerini söylemek akıl sahibi bir insan için mümkün değildir. Akıl sahibi bir insanın bu gerçekler karşısında varması gereken sonuç şudur: Doğadaki herşey sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Yüce Allah’ın eseridir. Tüm canlıları, insanları, hayvanları, böcekleri, bitkileri, canlı cansız tüm varlıkları yaratan Rabbimiz üstün kudret, şefkat, merhamet, akıl, ilim ve hikmet sahibidir. Kuran’da bu gerçek şöyle bildirilir:

    “Şu halde hamd göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve alemlerin Rabbi Allah’ındır. Göklerde ve yerde büyüklük O’nundur. O, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”
    (Casiye Suresi, 36-37)

    RESİM ALTI

    Evrimin iddiasına göre tek başına bir yaşam mücadelesi içinde olması gereken canlılar, evrim mantığının tam tersine birbirleriyle yardımlaşmaktadırlar. Evrimcileri sıkıntıya düşüren bu canlılar birbirleriyle büyük bir uyum ve düzen içinde yaşarlar. Bu ortak yaşam sürecinde her canlı kendi görevini bilir ve eksiksiz olarak yerine getirir. Yapılan işlemler öylesine komplekstir ki asla tesadüfe yer vermez. Canlıların büyük bir uyum içinde gerçekleştirdikleri bu ortak yaşam biçimi tek bir gerçeğe işaret eder. Allah tüm canlıları üstün bir yaratışla yaratmıştır ve bu üstün gücünü bize Kuran‘ın pek çok ayetinde haber vermiştir:

    “Göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. Şüphesiz Allah, Gani (hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Hamid (hamd da yalnızca O’na ait)tir. Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah’ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Lokman Suresi, 26–27)

    Darwinistler hiçbir şekilde yaşanmamış bir evrim sürecini savunmaktadırlar. Yaşanmayan bir süreç için hikayeler üretmek elbette bilimselliğe uymamaktadır. Birbirleriyle dayanışma ve iş birliği içinde olan canlıların bu şekilde hareket etmeleri de evrimcileri açmaza sürüklemektedir. Oysaki bu canlıların davranışlarındaki uyum ve iş birliği onları yaratan Allah’ın benzersiz ve üstün aklıdır. Allah Kuran’da şöyle buyurmuştur:

    “Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır.” (En’am Suresi, 59)
  • 6 Nisan 2011 Çarşamba

    Bukalemun Dilindeki Balistik Tasarım


    Bukalemunlar avlarını bir ok gibi fırlattıkları dilleri sayesinde yakalarlar. Hayvanın neredeyse kendi boyu kadar fırlatabildiği bu dilin ucunda özel bir vantuz sistemi bulunur. Bukalemun dili ağızdan ilk çıktığı anda ucu dışbükey haldedir. Avına yaklaşmış ve iyice gerilmiş olduğunda dilin ucu şekil değiştirerek içbükey bir hal alır. Böylece dilin ucunda oluşan dudaklar ava çarpar ve bir vantuz gibi yapışır. Mükemmel av mekanizmasıyla donatılmış olan bukalemunlar, oldukça ağır avları bile dillerini kullanarak kendilerine doğru çekebilirler.

    Tüm bunlar insan gözünün takip edemeyeceği kadar kısa bir sürede gerçekleşir. Dilin fırlaması, ava yapışması ve ağıza geri çekilmesi saniyenin yalnızca onda biri kadar bir sürede gerçekleşir. Söz konusu vantuz sisteminin keşfedilmesi ancak yüksek hızlı X ışını sinematografi sayesinde mümkün oldu(1).

    Bukalemun dili durağan değil dinamiktir. Yani dilin şekli duruma göre değişken bir özellik gösterir. Hayvanın ağzında katlı biçimde duran dil, tam da gerekli olduğu anda; dil ava çarpmadan az önce vantuz şekli alır. Bukalemundaki bu balistik mekanizmanın temelinde dildeki kaslar ve onları kontrol eden sinirler yatıyor. Dilin dışbükey şekilden içbükeye geçirilerek ortaya bir vantuz çıkarılması, darbeden hemen önce kasılan iki kas sayesinde mümkün oluyor.

    Bukalemunun avını yakalamasını kare kare yavaşlatılmış çekimde izlediğimizde, dilin herbir karede aldığı şekil farklı görünmektedir. Sinirlerden kaslara herbir şekil için ayrı sinyaller ulaşır. Bu sinyaller kaslara iletilen birer emir gibidir. Kasların son anda bir vantuz gibi kasılması da böyle bir emir sayesindedir. Oysa bukalemunun bu emirlerden haberi bile yoktur. Bu sistem otomatik çalışacak biçimde tasarlanmıştır.

    Basit bir tasarıma sahip olmalarına karşın lastik vantuzları gördüğümüzde özel olarak tasarlandıklarını kolayca anlarız. Esnek bir malzeme belli bir amaç için belli bir forma sokulmuştur. Ayrıca bu tasarımda temel bir fizik kuralından faydalanmıştır. Vantuzun camla arasındaki havayla dışındaki hava arasındaki basınç farklılığı gözetilmiştir. Vantuzlar bu fizik kuralını bilen ve malzemeyi uygun forma sokabilen bir tasarımcı tarafından tasarlanmıştır.

    Bukalemun dilindeki tasarım ise çok daha karmaşıktır. Bukalemunun böyle bir sistemi önce akıl etmiş, sonra da kendi iradesiyle bedeninde üretmiş olabileceğini savunmak da akılla bağdaşmaz.

    Bukalemun dilindeki bu balistik mekanizmayı tasarlayan Allah'tır. Yüce Allah, canlı cansız yeryüzündeki herşeyin yaratıcısıdır.

    “Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir” (Bakara Suresi, 29)

    1. Herrel, A., Meyers, J.J., Aerts, P.& Nishikawa, K.C. The mechanics of prey prehension in chameleons, Journal of Experimental Biology 203, 3255 - 3263 (2000).

    Çamurdan Yaratılış

    Allah Kuran'da insanın yaratılışının mucizevi bir biçimde olduğunu haber verir. İlk insan, Allah'ın çamuru şekillendirip insan bedeni haline getirmesi ve ardından bu bedene ruh üflemesiyle yaratılmıştır:

    Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. "Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sad Suresi, 71-72)

    Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa Bizim yarattıklarımız mı? Doğrusu Biz onları, cıvık-yapışkan bir çamurdan yarattık. (Saffat Suresi, 11)

    Bugün insan dokuları incelendiğinde, yeryüzünde bulunan pek çok elementin insanın dokularında da bulunduğu ortaya çıkar. Canlı dokuların %95'i karbon (C), hidrojen (H), oksijen (O), nitrojen (N), fosfor (P) ve sülfür (S)'den oluşur ve canlı dokularda toplam 26 element bulunur. Kuran'ın bir başka ayetinde şöyle buyrulmaktadır:

    Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. (Müminun Suresi, 12)

    Ayette "süzme" olarak çevrilen "sulale" kelimesi, "temsili örnek, öz, hulasa, esas" gibi anlamlara gelmektedir. Görüldüğü gibi Kuran'da 14 asır evvel bildirilenler, modern bilimin bize söylediklerini -insanın yaratılışındaki malzeme ile toprağın içerdiği temel elementlerin ortak olduğu gerçeğini- tasdik etmektedir